Bir gün batımı gölgesinde, bir şişe şarap ve iki kadeh eşliğinde iskelenin yalnız masasında oturuyorduk. Bulutlar; göğün yanık turuncu, kehribar, mercan rengine bürünüşünün üzerinde incelip kayboluyordu. Çelik mavisi deniz yavaşlamış , sakinliğiyle bir yaz gecesine hazırlanıyordu. Yarılanmış şarabından bir yudum alıp kadehi masaya bıraktı. Derin bir nefes aldıktan sonra başını göğe çevirip;
“Ölümümüz aşktan olsun!” dedi.
Bunu söylerken sesinde her duyguyu görebiliyordum.
Aşkı bir insanda bulmuştu. Hayatın akışında ne eşsiz bir var oluş!...
Bana doğru döndü. Kulağındaki kısa, metal halka küpesine gün batımının son ışığı yansıyordu. Sesindeki o heyecanla;
O anlattıkça sevilen insan olmayı düşünüyordum; sevilen bir insanın yeryüzünde bıraktığı izi, yarattığı etkiyi. Bir insanı vazgeçilmez kılan her özelliği bir bir sıralanıyordu aklımda. Ben aşka inanmıyordum ama o aşkı öylesine dolu anlatıyordu ki, inanmayan birini bile şüpheye düşürebilirdi. Biliyordum, gözünün ardındaki dünyada kimi zaman fırtınalar kopuyor, kimi zaman da baharlı bahçelerde koşuşturan çocuklar gibi mutluluk hikayeleri yazılıyordu. Onda insan olmanın en yalın haline tanık olmuştum. Durup öylece izliyordum…
Kadehini gün ışığının cılız yansımasına kaldırdı, içinde kalan şarabı hafifçe çevirdikten sonra bir yudumda içti. Kadehi masaya bıraktığında çıkan o ince sese hafif dalga sesi karıştı, sustu.
Sessizliği bölerek;
“Anlatsana, aşkı bulduğuna nasıl inanır insan? Bir insana güvenmek, bu denli inanmak korkutmuyor mu seni?” Dedim.
Gülümsedi. Gülümsediğinde bir renk bayramı yaşanıyordu, bunu size tarif etmem zor ama gözlerinizin en aydınlık olduğu an’ı düşleyin. Tam olarak öyle bir an!
“Bir insana duyduğum bu eşsiz duygudan korkmuyorum tabii ki. Aksine beni anlamlı uyanışlara, güzel anılara, gerçeği ve güzel olanı görmeme götürdüğü için bu yolculuğu yürüyorum.
Peki seni korkutan nedir, bir insana bağlanmak mı kendi duyguların mı?” diye sordu. Şimdiye kadar tecrübe ettiğim binbir çeşit duygu vardı ruhumda. Kendi sevgimin yüceliğinde ezilmişliğim de olmuştu, hiç başlamadan bitişlerim de.
Kırık bir sesle;
“Hayal kırıklığı yaşamaktan korkuyorum. Bir ömürde payıma düşecek tüm hayal kırıklıklarını bir yaş mesafesinde yaşadım. İnanmak için yanlışı seçmek de bana aitti elbet, kendimi bu yüzden çok suçladım. Kendimle kavgalarımı büyüttüm, kendime küstüm. Bunların hepsine tanıdığım insanlar sebep oldu diyemem, çoğunda benim düşüncelerim hislerim beni yönlendirdi. Duygularım uyusun istedim, sakince sadece duygularım uyusun.” Dedim.
Kendine haksızlık etme, dedikten sonra ;
“Hadi uyan
Günışığı çilemeye başladı başucunda
Denizler bir mavilik edindi günden
Seher yeline uyup kuşlar tüneğinden uçtu
Bu türküyü dinlemeyecek misin
Hadi uyan
Aydınlığa çık da çil gözlerin ışısın
İlkyazlar sıcağı biriksin yüreğine
Yoksul olsan da uyan
Garip olsan da uyan
Madem ki güzelsin, güzeli yaşatmak için
Madem ki iyisin, iyiliği yaşatmak için
Madem ki umutlusun, umudu yaşatmak için
Hadi uyan
Denizi dinle yaşamak desin
Toprağı dinle barışmak desin
Göğü dinle sevişmek desin
Bir plak konmuş gibi gramofona
İşte aşk, işte özlem, işte savaşmak gücü…”* dedi.
Sözlerini bitirdiğinde kadehini şarapla doldurdu. Ben ise büyülenmiş gibi o an’ da kalmıştım. Ne güzel sözlerdi. İhtiyacım olan tek şey; uyanmaktı belki de. Sürüklendiğim – kendimi sürüklediğim- hapsolduğum yalnızlıktan sıyrılmak benim için milat olabilirdi. O hayatını bu şekilde anlamlandırdığı için bana rüyada gibi geliyordu, benim ki ise dev bir sıradanlıktan başka bir şey değildi. Bir yanım uyanmaya diğer yarım korkularıma yakındı. Bir kez daha denemek mi dedim kendime, cesaretli bir adımla tecrübelerinden öğrendiğin doğrulukla bir kez daha.. Söyledikleri beni yüreklendiriyordu. İnce, uzun, derin bir sessizlik oldu. İkimizde denizin derinliklerinde hayaller yüzdürüyorduk. Söylediklerini ve yaşamak istediklerimi düşünüyordum. Şarabımın son yudumunu içtikten sonra derin bir nefes aldım, göğün güzelliği dikkatimi çekti. Sonra yaşamayı düşündüm, o yaşamın tüm güzelliklerini paylaşmayı.
Bana baktı ve;
“ İnsanın yarası sağken iyileşir.”* dedi…
*Bu Yalnızlık Benim, Metin Eloğlu
1987 yılında Bolu’da doğdu. Dokuz Eylül üniversitesi Yerel Yönetimler ve Anadolu üniversitesi Kamu Yönetimi, Adalet bölümü mezunudur. Amas...
1978 yılında Niğde’de memur bir aile...
“Aynur Görmüş” Kimdir? 17 Şubat...
2005 yılında Günlerden Bir Gün romanı ile ede...
İstanbul’da doğdum, Pertevn...
1976 yılında İstanbul’da doğdu. Y...
1975 yılı Düzce doğumludur. Anadolu üniver...
1974 yılında doğdu. Amasya Merzifonludur....
1986 yılı Bulgaristan doğumlu olan İbrahim Ko...
Almanya’da doğdum. İlköğretim 1. sınıfı...
İlkim öz, Ankara doğumlu olup Hacettepe ünive...
...
1974 yılında Denizli’de doğdu. İstanbul...
Orçun Oğlakcıoğlu 1974 yılında Denizli’...
1989 yılında İstanbul Lisesi'nden, 1993'te...