Beyaz... Gözümün gördüğü tek renk bu. Binlerce anıyla dolu hayatımın otuzuncu yılındayım. Yeryüzünü hiç bu kadar beyaz görmemiştim…
Ocak… Bütün ayları eşitlediğim akıl defterimde ilk defa bir ay, hepsinden farklı. Halbuki sevdiklerimin var oluşuyla dolu olan on iki tane ay benim için farklı olabilecekken “ocak” ayı artık başka anlamda…
Bir kar tanesine sığındığım bugün, bu adımımda hayatımın otuz altıncı yılındayım. İnce bir yolun bilmem kaçıncı adımında insanın içindeki yası düşünüyorum. Sadece bende mi bitmiyor acaba? En sevdiği insanın bedenini uğurlayınca kalan, gidenin ruhu o izi doldurabiliyor mu? Unutamamanın eşiğinde dolaşıyorum. Aklıma gelen bütün sorular “Hayatta olsa ne düşünürdü” cümlesiyle başlıyor. Sonra hayatta olmaması gerçeği acıtıyor canımı. Kar yağıyor, belki böylece yolun ortasında durmamalıyım diyorum kendime. Yürümek, düşünmekten daha hızlıdır da belki çabuk çabuk geçerim bu yolu. Bir adım atıyorum, geride ayak izim kalıyor ya onun da üzerine kar yağacak ve kapanacak diyorum. Biz insanlar da bu ayak iziyle denk gibiyiz. Bize ait ne kadar yıl, anı, eşya varsa bıraktığımızda ve en çok hiçbir yerin aiti olmadığımızda bu ayak izinin silinişine benzemiyor muyuz?
Yürüyüşüme yolun iki tarafında duran, yaprakları dökülmüş ağaç gövdeleri eşlik ediyor. Doğduğum şehir geliyor, yerleşiyor aklıma. Bundan sonraki adımlarımın eşlikçisi bu düşünce sanırım diyorum. Ne güzel insanlar tanıdım değil mi? Ne çok sevgiler, gözyaşları geçti bu zamana kadar. Hepsini bu şehirde edindim. Benimle büyüdüler, beslendiler. Bu düşüncemin sonunda da yol yine Ona varıyor. En çok sevildiğim, sığındığım yerde üşüyorum. Bütün kaçışlarımın Ona olduğu bir kentin yalnızlığında üzerime kar yağıyor…
Bir yol ayrımına varınca duruyorum. Hangisini seçsem onsuzlukla yürüyeceğim, biliyorum. Soldaki yolda yürüdüğümüzü anımsıyorum ve o yolu yürümeye başlıyorum: Aylardan Eylül’dü. Ayağında siyah lastik ayakkabısı, elinde bastonu, o yorucu memur hayatından kalma bir alışkanlık olduğunu düşündüğüm beyaz gömlek üzerine giydiği lacivert ceketi…
Biz, bu yolu birlikte yürümüştük mutluluğu yayılıyor bedenime. İstemsiz gülümserken buluyorum kendimi ve bu hoşuma gidiyor. Yürürken insanları konuştuğumuzu anımsıyorum sonra. Konuşmanın ortasında, güzel bir yağmur sonrası yolun iki kenarındaki yeşillikte büyüyen mantarları göstermişti bastonunun ucuyla. Ve bu mucizenin hayatta en çok sevdiği Allah’ a ait oluşuna şükretmişti. Onun şükretmesi için bulduğu sebeplerin hiç dikkatimi çekmemiş olmasına inanamıyorum…
Yürüdüğüm yolun keskin bir dönüşünden ev görünüyor. Yolları soğuk ve beyaz…
Yokluğunun altıncı yılında, sevindiğim tek şey; sevgisizliğin bu kadar arttığına, yalanın insan bedeninde yayılışına tanık olmaması. Ne kadar temiz yaşadı diyorum, ne kadar beyaz…
Serap Şahin
1987 yılında Bolu’da doğdu. Dokuz Eylül üniversitesi Yerel Yönetimler ve Anadolu üniversitesi Kamu Yönetimi, Adalet bölümü mezunudur. Amas...
1978 yılında Niğde’de memur bir aile...
“Aynur Görmüş” Kimdir? 17 Şubat...
2005 yılında Günlerden Bir Gün romanı ile ede...
İstanbul’da doğdum, Pertevn...
1976 yılında İstanbul’da doğdu. Y...
1975 yılı Düzce doğumludur. Anadolu üniver...
1974 yılında doğdu. Amasya Merzifonludur....
1986 yılı Bulgaristan doğumlu olan İbrahim Ko...
Almanya’da doğdum. İlköğretim 1. sınıfı...
İlkim öz, Ankara doğumlu olup Hacettepe ünive...
...
1974 yılında Denizli’de doğdu. İstanbul...
Orçun Oğlakcıoğlu 1974 yılında Denizli’...
1989 yılında İstanbul Lisesi'nden, 1993'te...