Yakın zamanda bir dost kaybı yaşadım. İnsan en çok öyle zamanlarda sorguluyor hayatı. Tokat gibi çarpıyor insanın yüzüne hayatın gerçeği zira. İnsanın fıtratında var, çabuk unutuyoruz. Unutmasak
onca zaman içinde onca kayıpla aklını yitirir insan. Büyümek maalesef çocuk pencerenden baktığın kadar güzel bir şey değilmiş. Bir de bizim neslin şansı mıdır artık şanssızlığı mı bilmem ama fazla hassasız. Herşeyi içselleştirmekte üstümüze yok. Bu insanlık açısından güzel olsada yüreğe bazen fazla gelen bir yük.
Yüreğimize kül eke eke katetiyoruz yılları. Olgunlaşmak dedikleri şeyde orada başlıyor. Hayatı sorgulamaya başladığında farkındalıkların başlıyor. Toz pembe ile küllü gri arasında bir yerlere tutunmaya çalışıyorsun sonrasında. Hayatın an kadar kısa olduğunu biliyorsun artık. Ama insansın ya sonsuzmuşçasına yaşıyorsun yine de...
Hasan Hüseyin Korkmazgil'in dediği gibi sonrası;
Dostum dostum
Güzel dostum
Bu ne beter çizgidir bu
Bu ne çıldırtan denge
Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe...
Küllerin altından çıkardığımız sevinçler hem çok kıymetli hem acı bir tebessüm gibi asılı kalıyor yüzümüzde. Ertelememeli hiç bir şeyi yarın olmayabiliyor bazen. Kalp kırmamalı telafisi olmayabiliyor. Hep derler ya seven sevdiğine, sevdiğini söylesin. Evet söylenmeli ne kaybedersin ki. O özürler dilenmeli vakit varken. Belki kocaman sarılmalı...
O kadar kayboluyoruz ki hayatın içinde bazen de kendi içimizde, özellikle pandemi sonrası çok içe döndük her şeyi erteler olduk. Bi hallederiz, yaparız , ederiz kafası aldı başını gidiyor. Sonra bir bakıyorsun ki geç kalmışsın bazı anlara.
Velhasıl hayat kısa kuşlar uçuyor dostlar.
Canınızı sıkmak istemezdim ama bunlarda hayatın gerçekleri maalesef. Sevdiklerimize, kıymet verdiklerimize zaman ayıralım zaman bizi ayırmadan önce...
Gidenlerin yolu ışık olsun, her daim kalbimizdeler...
Arzu Koloğlu