Zamanın Olmadığı Yer

 

 

 

Kahvenin üzerinden salınarak havaya karışan dumana takılmıştı gözlerim. Ben de böyleydim işte; vardım ya da yoktum. Yaralıydım. Yüzümün güldüğü, yüreğimin her gün bir önceki güne göre daha çok ufalandığı bir zamanı yaşıyordum. Renkler, sesler, sözler silinmişti. Bir ben kalmıştım sonu olmayan evrende. Nefesim, göğsüme tutunmuş yenilenmemek için çabalıyordu. Neredeydim, gün neydi, bilmiyordum…

Bir kapı açıldı. Ayakkabısı ahşap zemine değdikçe çıkardığı ses böldü havayı:

 

“ Geçti.” Dedi. “ Hepsi geçti.”

 

Geçmemişti. Geçmiyordu da. Gittikçe gömüldüğüm bir bataklıkta sonumu görebiliyordum. O ise; hayata olan bağlılığımı, renklerimizin uyumunu, yapacaklarımızı anlatıyordu. Anlamsız gözlerle bakmış olmalıyım ki:

 

“ Bu sen değilsin, topla kendini. Hayat, bilmediğin bir yerde bitene kadar yaşamaya değer. “ dedi. Sonra beni bir çiçeğe benzetişini anlattı, bir çiçek dört mevsim içinde nasıl yeşerir ve solarsa ve tekrar yeşermek için çabalarsa aynı şekilde yaşayacağımdan bahsetti. Söylediği her cümleden bir umut yakalayabilirdim, yürümeye ikna edilip yarı yolda bırakılmamış olsaydım…

 

Bir süre sessizlik oldu. Karşımda duran sandalyeden yavaşça kalkıp yanıma oturdu. Hissizleşen, soğuk ellerimi sıcacık ellerinin arasına aldı.

 

“ Yara, böyledir işte.” Dedi. “ Önce keskin bir acı bırakır. Sızlar, dindirmeye çalıştıkça çoğalır. Yok sayarsan kendini hatırlatır, sürekli yaralandığını düşünürsen iyileşmez. Sonra gün geçer, ay, yıl geçer. Unutmazsın ama ilk günkü gibi de değildir sancısı. İşte orada başlar umut etmek. Yürümeye başlarsın, yeni yollardan geçer hiç bilmediğin hayatlarda durursun. Sen de yürümeye başlayacaksın. Yine, yeniden.. Yara almış olarak fakat asla umutsuz değil. “

 

Söyledikleri aklıma yatıyordu. O konuştukça hak verip sustuğunda o derin sızıya dönüyordum.

“Neden peki?” diye sordum. Işıldayan gözleriyle gülümsedi.

 

  • Çünkü; hayat, dedi. Hayat, önce yaşatıp ardından soru sorduruyor…

 

Yaşadıklarımın bana öğrettiği bir şey olmalıymış. O öyle bir şeymiş ki, bir daha aynı yoldan geçsem adımlarıma dikkat edeceğim kadar farkında olmamı sağlayan bir dersmiş. Hayatın bilinmeyen süresinde sevdiğim şeylere odaklanmalıymışım, hem sevgi hiç bitmezmiş. Bu bahsettiği başka bir insana duyulan sevgiden çok insanın kendine duyduğu sevgiymiş. Adına öz sevgi deniliyormuş. Baktığın yer önemliymiş. Bazen sessizce geriden izlemek gerekirmiş hayatı, bazen de akışa kapılıp sorgusuzca yaşamak. Kendiyle savaşan insanlardan uzak durmalıymışım. Beni üzen bütün insanları ve anıları oldukları yerde bırakıp ilerlemeliymişim. Acı, yük edilmezmiş. Yerine mutluluk taşımak hayatın anlamını buldururmuş. Geçtiğim yolları da sevmeliymişim fakat başlangıçlar edinmeliymişim. Güçlüymüşüm. Şikayet etmemeli, ona harcayacağım zamanı bir eyleme dönüştürmeliymişim. İyilik, görünmese bile her zaman kazanırmış. İstenmediğim hiçbir hayatta bir dakika bile durmamalıymışım. Ben, beni sevenlere hediyeymişim. Ve kendi değerimi bilmeliymişim…

 

Bunun gibi daha onlarca cümle dinledim. Zamanın olmadığı bir yerde kelimeler içinde öylece dolaşıyordum.

Haklı mıydı, yeniden denenmeli miydi yaşamak?

 

 

Serap Şahin

Image

Arzu KOLOĞLU

1978 yılında Niğde’de memur bir aile...

Image

Aynur GÖRMÜŞ

“Aynur Görmüş” Kimdir? 17 Şubat...

Image

Aynur KULAK

2005 yılında Günlerden Bir Gün romanı ile ede...

Image

Ayşegül EKŞİOĞLU

İstanbul’da doğdum, Pertevn...

Image

Burak KETENCİ

1976 yılında İstanbul’da doğdu. Y...

Image

Gülhan MERİÇ

1975 yılı Düzce doğumludur. Anadolu üniver...

Image

Hasan Ünal TEKAĞAÇ

1974 yılında doğdu. Amasya Merzifonludur....

Image

İbrahim KORKMAZ

1986 yılı Bulgaristan doğumlu olan İbrahim Ko...

Image

İlkay AKIN

Almanya’da doğdum. İlköğretim 1. sınıfı...

Image

Psk. İlkim ÖZ

İlkim öz, Ankara doğumlu olup Hacettepe ünive...

Image

Mehmet DEĞİRMENCİ

1974 yılında Denizli’de doğdu. İstanbul...

Image

Orçun OĞLAKCIOĞLU

Orçun Oğlakcıoğlu 1974 yılında Denizli’...

Image

Özlem KALKAN ERENUS

1989 yılında İstanbul Lisesi'nden, 1993'te...