Efsanenin Efsanesi

Özlem Kalkan Erenus derKi;

Efsanenin Efsanesi

 

Kıyıya elli adım kala, kafilenin önünde yürüyen ak sakallı şeyhin elini hafifçe havaya kaldırmasıyla, at kılından cübbeleri güneşte pırıl pırıl parlayan üç yüz adam, görünmez bir duvara çarpışmışcasına, oldukları yere çakılıp kaldılar. Savaş divanında kadırgaların karadan yürütülmesi kararı alındıysa da, Horasanlı şeyhin "Her zaman başka bir yol bulunur" düsturu, yüzyıllarca kulaktan kulağa anlatılacak olan hikayeye hayat vermek üzereydi.

 

Günlerdir kulakları sağır eden top seslerinin yerini, derin bir sessizlik almıştı. Ayak sesleri bile duyulmayan üç yüz talebe, cübbesini savurarak çıkartan şeyhlerinden sessiz bir emir almışcasına, at kılından cübbelerini Haliç'in mavi sularına birer birer sermeye başladılar. Şeyh Cebe Ali, talebelerinin gururlu bakışları altında, kendinden emin, bir adımda cübbesinin üzerine çıktı. Suyun üzerinde sükunetle ayakta duran vakur şeyh, şimdi avını gözleyen bir avcı misali, gözünü karşı kıyıya dikmişti...

 

Efsaneler gerçek kadar gerçek görülmese de, masallar kadar gerçek dışı bulunmazlar. Hayal alemine değil, bu dünyaya aittir efsaneler. İnandırıcılıklarını besleyen en önemli unsur; belirli bir olay, bilinen bir yer veya tanınan bir kişiyi konu almalarıdır. Hem anlatanların hem de dinleyenlerin inancıyla, toplumsal belleğe kök salar efsaneler. Sosyolojik, psikolojik ya da etik mesajlar taşıyan efsanelerin, çoğu zaman halk eğitimine hizmet ettikleri de söylenebilir.

 

Mitolojik anlatılarda olduğu gibi, çok eski, bilinmeyen bir evrende geçmezler. Daha yakın bir geçmişe dair, bildiğimiz dünyanın, tanıdık koşullarında hayat bulurlar. Mitolojik öykülerde tanrıların ve yarı-tanrıların ölümlüler dünyasıyla teması, anlaşılması güç bir boyutta ifade bulurken; efsaneler, tarihi kişilerin ve halk kahramanlarının hikayelerini dile getirir. Gizemlerle yüklü atmosferiyle, dinleyicide kimi zaman coşku, kimi zaman da saygı uyandırır. Hepsinden önemlisi; efsaneler, zorluklarla mücadele etme gücünü ve yaşama dair umutları arttıran bir etkiye sahiptir.

 

Sanatsal bir dille nesilden nesile aktarılan efsaneler, tarihsel gerçeklerden uyarlanabildiği gibi, olağanüstü hikayelerle de kurgulanabilir.

 

Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'un fethi için, Haliç'i kapatan zincirleri işlevsiz bırakmak üzere Osmanlı donanmasını karadan yürüterek Haliç'e indirmesi, tarihsel bir olayın efsaneleşmesine işaret eder. Cebe Ali'nin Haliç Surları'nda bulunan kapılardan Porta Spigas'ı aşarak şehre giriş efsanesi ise, Fetih'le ilgili belki de en olağanüstü hikayeye bağlanır ve dinleyicileri efsanenin de efsanesi olabileceğine inandırır.

 

Tarihsel kayıtlara göre; Cebe Ali Bey 1441 yılında Sadrazam Çandarlı Halil Paşa'nın emriyle Bursa'ya gelmiştir. Burada önce Subaşı, daha sonra Sancakbeyi olarak görevlendirilir. İstanbul'un fethinde, fiilen muharebeye katılmasının yanı sıra, kurmuş olduğu Cebeci Ocağı'nın ilk Cebecibaşı olarak, bir yandan ordunun silah ve mühimmat ihtiyacını sağlarken, diğer yandan tüm ordunun ve hatta sivil halkın günlük yiyecek ve içeceğini de temin eder. Fetih'te gösterdiği efsanevi başarıları ölümsüzleştirmek amacıyla, Haliç kıyısından girmiş olduğu sur kapısı, halen Cebe Ali'ye atfen "Cibali Kapısı" olarak anılmaktadır.

 

"Efsanenin efsanesi olur mu?" diyenler için Cebe Ali'nin hikayesini bir de şöyle aktaralım: Evliya Çelebi’ye göre; Cebe Ali, Mısır'da Memlûk Sultanı Kalavun'un şeyhidir. İstanbul’un fethinde bulunmak için Bursa'ya gelir ve Zeyneddîn Hâfî tarikatına girer. At çulundan bir cebe (cübbe) giydiği için Cebe Ali diye anılır. İstanbul kuşatmasında Ekmekçibaşı olur ve rivayet odur ki; tek bir fırından bütün bir orduya yetecek, pamuk gülü gibi has ve beyaz, yüz binlerce mis kokulu ekmek yetiştirir durur. Bu söylenti tüm ordu içinde yayılsa da, kimse tadına doyamadığı bu ekmeklerin sırrını çözemez.

 

Fetih vakti geldiğinde, başlarında Cebe Ali'nin bulunduğu üç yüz Zeynî dervişi Okmeydanı’ndan Haliç'e indirilen gemilere binmezler. Cübbelerini çıkartıp, Haliç'in serin sularına sererler, bir yandan tef ve kudüm çalıp ilahiler söylerken, cübbelerinin üzerinde yürüyerek karşı sahile geçerler. Gördükleri sahne karşısında akılları başlarından giden Bizans askerleri ne yapacaklarını bilemez. Cebe Ali cübbesini denizden aldığı gibi, Spigas olarak bilinen kapıyı yıkarak şehre girer. Yöre halkı da hem kapıya hem de bulunduğu semte "Cebe Ali"den bozma, Cibali adını verir.

 

Kahramanlar halkları için efsaneler yaratmayı sürdürdükçe, halklar kahramanlarını karşılıksız sevgi ve minnetle bağırlarına bastıkça, efsanelerin efsaneleri yazılmaya devam edecektir.

 

Özlem Kalkan Erenus

Image

Arzu KOLOĞLU

1978 yılında Niğde’de memur bir aile...

Image

Aynur GÖRMÜŞ

“Aynur Görmüş” Kimdir? 17 Şubat...

Image

Aynur KULAK

2005 yılında Günlerden Bir Gün romanı ile ede...

Image

Ayşegül EKŞİOĞLU

İstanbul’da doğdum, Pertevn...

Image

Burak KETENCİ

1976 yılında İstanbul’da doğdu. Y...

Image

Gülhan MERİÇ

1975 yılı Düzce doğumludur. Anadolu üniver...

Image

Hasan Ünal TEKAĞAÇ

1974 yılında doğdu. Amasya Merzifonludur....

Image

İbrahim KORKMAZ

1986 yılı Bulgaristan doğumlu olan İbrahim Ko...

Image

İlkay AKIN

Almanya’da doğdum. İlköğretim 1. sınıfı...

Image

Psk. İlkim ÖZ

İlkim öz, Ankara doğumlu olup Hacettepe ünive...

Image

Mehmet DEĞİRMENCİ

1974 yılında Denizli’de doğdu. İstanbul...

Image

Orçun OĞLAKCIOĞLU

Orçun Oğlakcıoğlu 1974 yılında Denizli’...

Image

Özlem KALKAN ERENUS

1989 yılında İstanbul Lisesi'nden, 1993'te...