Reşat Nuri’nin Yaktığı Işık

Melih Yıldız derKi

Reşat Nuri’nin Yaktığı Işık

 

Son yıllarda edebiyatımızda görüyoruz ki; ne ustalar genç yazarların elinden tutup yol gösteriyor, ne de gençler usta yazarlara saygı duyuyor. Böyle olunca da sosyal medya aracılığı ile belli bir yapay üne kavuşan ya da popüler dergilerde iki üç sayı yazı yayınlayarak kendisine ‘yazar’ sıfatı yakıştıran, dili ve edebi bilgisi kitap sayfalarında yer alamayacak kişilerin isimlerini çok satan kitaplar listesinde görüyoruz.

 

Oysaki usta çırak ilişkisi ile gelişmiş, çok sağlam temeli olan edebi mirasa sahibiz. Ama günümüzde bu kültürümüzden gitgide uzaklaşıyor ve bunun da bedelini; kitapçı raflarında gördüğümüz sadece yazan kişinin ismi yüzünden -çok geniş bir kelime hazinesi olan dilimize rağmen- dar sözcük dağarcığı ile basılan, önümüze esermiş gibi sunulan kitabımsı ürünler ile ödüyoruz. Ama bunun suçlusu gençler mi? Değil! Edebiyatımızı öldüren, bugün usta diye adlandırdığımız; kendisini görmek için imza gününde heyecanla saatlerce kuyrukta bekleyen gencin yüzüne dahi bakmayan, yazmaya hevesli bir genci küçümseyip yanından uzaklaştıran, birkaç yazısı yayınlanmış olan genci teşvik edici şekilde eleştirmek yerine yerden yere vurup yazma hevesini öldüren, geçmişten gelen edebi ahlakı genç yazarlara aktar(a)mayan, sadece kendi varlığı için yazan ve ölümden sonra edebiyatın biteceğini sanan yazarlarımızdır.

 

Usta diye nitelendirdiğimiz yazarlara bu şekilde ağır bir ithamda bulunarak elbette ki şiddetli eleştiri oklarının hedefi olacağız ama bu konuda haklı çıkmak için de Fethi Naci’nin ‘‘Dünya Gölgeliktir’’ adlı kitabında ki bir anıyı kalkan olarak kullanacağız.

Fethi Naci
Fethi Naci

 

Adana Tepebağ’da Birinci Ortaokulu’nda Türkçe öğretmeni olarak görev yapan İsmail Sefa Bey, öğrencilerine, okullarını teftiş etmek için ünlü romancı Reşat Nuri’nin müfettiş olarak geleceğini söyler. Öğrenciler heyecan içinde Reşat Nuri’nin geleceği günü bekler. Ama bu öğrencilerin dışında öyle bir öğrenci vardır ki yaşıtlarının aksine edebiyat ile yatıp edebiyat ile kalkmaktadır.

 

Birinci Ortaokulu’nun çok zengin bir kütüphanesi vardır. Kemal Sadık adında ki bu öğrenci ise Yaban, Sinekli Bakkal gibi edebiyatımızın en önemli eserlerini okur; Reşat Nuri, Sabahattin Ali gibi yazarlara hayran kalır. Kemal Sadık, sadece okumakla kalmaz, kendisi de bir şeyler karalamaya başlar. Ayrıca vaktinin büyük bir bölümünü geçirdiği bu kütüphanede; para biriktirip, İstanbul’a giderek eserlerinden etkilendiği, Reşat Nuri ve Sabahattin Ali ile tanışacağı günün hayalini kurar.

Birinci Ortaokulu
Birinci Ortaokulu

 

Böyle bir öğrenci, tanışma hayali kurduğu yazarlardan birinin okuluna geleceğini duyduğunda yerinde durabilir mi? Duramaz! Sonuçta para biriktirip, İstanbul’a gitmesine gerek kalmaz. Reşat Nuri’yi görebilme hayaline çok az kalmıştır. Yazara, okuduğu kitapları anlatacak, kendi yazdığı hikâyeleri okutacaktır.

 

Heyecanla beklenen gün gelmiştir. Reşat Nuri, okula tam 11.40’ta gelecektir. Herkes telaş içinde okullarına gelecek büyük usta için hazırlık yapmaktadır. Ancak saat 11.40’a yaklaştığında, edebiyata meraklı olan öğrenci ortalıkta yoktur. Öğretmenler, Kemal Sadık’ı bulamayınca telaşa kapılmış ve hazırlık yapmak yerine onu aramaya koyulmuştur. Ama hiç kimse Kemal Sadık’ı bulamamıştır; ta ki Reşat Nuri okulun kapasından içeri girene kadar.

Reşat Nuri Güntekin
Reşat Nuri Güntekin

 

Reşat Nuri, kapıdan içeriye adımını attığında Kemal Sadık saklandığı merdivenin altından çıkar. Karşısında; zayıf, ince, uzun boylu ve yakışıklı bir adam vardır. Üstadı gördüğünde müthiş bir heyecana kapılır. Ama Reşat Nuri’nin yanında kendisini saatlerce arayan okul müdürü de vardır.

 

Müdür, Reşat Nuri’ye aldırmayarak telaş içinde, Kemal Sadık’a: ’’Nereye gittin? Dersten niye kaçtın? Okuldan niye kaçtın?’’ diye sorular sormaya başlar. Kemal Sadık ise müdürün sinirlenmesine aldırış etmez. Gözü sadece Reşat Nuri’dedir.

 

Reşat Nuri ise çocuğun heyecanını anlar ve Kemal Sadık ile bir süre konuştuktan sonra müdürüne: ‘‘Müsaade eder misiniz, bu çocukla Adana’da biraz dolaşalım?’’ der. Müdür de üstadın ricasını kırmaz ve hemen izni verir.

 

Okuldan çıkarlar. Reşat Nuri ile Kemal Sadık yıllardır arkadaşlarmış gibi Adana’nın sokaklarında yürürler. Üstat, Kemal Sadık’a: ‘‘Buranın en iyi lokantası neresi?’’ diye sorar. Daha önce de Kadirli Belediye Başkanı Hakkı Çözeli ile ‘Bizim Lokanta’ ya giden Kemal Sadık, üstadı da o lokantaya götürür. Üstat yemekte, çocuğa hangi kitapları okuduğunu, kimlerden etkilendiğini sorar. Kemal Sadık ise; şiirde Karacaoğlan, Dadaloğlu, Aşık Hacı, Kel Aşık gibi şairlerden öykü ve romanlarda ise Reşat Nuri’nin kendisinden ve Sabahattin Ali’de etkilendiğini söyler. Üstat, Kemal Sadık’ın bu yaşta ki bilgisine ve edebiyata olan ilgisine hayran kalır. Alnındaki ışığı gördüğü çocuğu yemekten sonra hemen bırakmak istemez. Onunla biraz daha vakit geçirmek gerektiğini düşünür ve daha fazla muhabbet edebilmek için, Kemal Sadık’tan kendisini gezilip, görülecek yerlere götürmesini ister.

 

Kemal Sadık, üstadı ilk önce Seyhan Park’ta görmesini istediği Venüs heykeline, daha sonra ise Ulucami’ye götürür. Oradan da faytonla Kurttepe’ye giderler. Reşat Nuri, çocuktan çok etkilenir, gelecekte çok büyük bir aydın olacağını düşünür.

 

Ayrılık vakti yanaştığında ise çocuğa derslerini sorar: ‘‘Derslerine çalışıyor musun?’’ Kemal Sadık’ın ise edebiyat haricinde ki derslere pek ilgisi yoktur. Onun tek amacı vardır, okuyup etkilendiği ve şu an karşısında oturan Reşat Nuri gibi yazar olmak. ‘‘Biraz’’ diye utana sıkıla cevap verir.

 

Reşat Nuri, bu cevap karşısında gülümser. Yazılarını okuduğu ve bilgisine hayran kaldığı bu çocuğun ileride adından söz ettirecek bir yazar olacağını bilir. Ona öğütler verir, yol gösterir ve tekrar buluşmak üzere kalacağı otelin yolunu tutar.

 

Kemal Sadık büyümüş, Reşat Nuri’nin yaktığı ışığa doğru ilerlemiştir. Aradan yıllar geçer ve o günden sonra tekrar Cumhuriyet gazetesinde karşılaşırlar. Reşat Nuri yanılmamıştır. Kemal Sadık bu sefer ustasını kalemi güçlü genç bir yazar olarak odasında ağırlar. Yine sanattan, toplumsal olaylardan ve gündemden konuşurlar. Gündemde bir de Varlık Roman Ödülleri vardır ama Reşat Nuri jüride olduğu için bundan hiç söz etmezler.

 

Ödül günü geldiğinde Reşat Nuri, kendisine hayran olan ve çocuk yaşında alıp yemeğe götürdüğü, onu yok ve başından savmak yerine ilgilenip, bugünlere gelmesine ışık tuttuğu bu genç yazarın eserine oyunu verir.

 

Bu genç yazarımız ise Yaşar Kemal’den başkası değildir! Reşat Nuri’nin Varlık Roman Armağanını alması için oy verdiği eser ise bugün dünyada birçok dile çevrilen ve herkesin beğenisini kazanan İnce Memed’tir.

product

product

Image

Arzu KOLOĞLU

1978 yılında Niğde’de memur bir aile...

Image

Aynur GÖRMÜŞ

“Aynur Görmüş” Kimdir? 17 Şubat...

Image

Aynur KULAK

2005 yılında Günlerden Bir Gün romanı ile ede...

Image

Ayşegül EKŞİOĞLU

İstanbul’da doğdum, Pertevn...

Image

Burak KETENCİ

1976 yılında İstanbul’da doğdu. Y...

Image

Gülhan MERİÇ

1975 yılı Düzce doğumludur. Anadolu üniver...

Image

Hasan Ünal TEKAĞAÇ

1974 yılında doğdu. Amasya Merzifonludur....

Image

İbrahim KORKMAZ

1986 yılı Bulgaristan doğumlu olan İbrahim Ko...

Image

İlkay AKIN

Almanya’da doğdum. İlköğretim 1. sınıfı...

Image

Psk. İlkim ÖZ

İlkim öz, Ankara doğumlu olup Hacettepe ünive...

Image

Mehmet DEĞİRMENCİ

1974 yılında Denizli’de doğdu. İstanbul...

Image

Orçun OĞLAKCIOĞLU

Orçun Oğlakcıoğlu 1974 yılında Denizli’...

Image

Özlem KALKAN ERENUS

1989 yılında İstanbul Lisesi'nden, 1993'te...