Bu yazıyı sizlerle paylaşmak üzere yazarken, tekrar tekrar yazarlığın ne kadar zor olduğunu fark eden, yazarlıktan kısmetini alamamış biri olarak, gülümseyerek yazıyorum.
Bu anlamda, bu güzel ve değerli platformdaki yazar dostlarımız ve bu yazıyı okuyan sizlerin affına sığınıyorum.
Ancak diğer taraftan aslında insanların yazması için yazar değil; diğer insanlarla paylaşmak istedikleri düşüncelerinin ve sadece okuryazar olmalarının yeterli olduğunu düşünüyorum. Yazarlık yazma sanatı ile ilgili, paylaşmak ise insanlıkla. Bu noktada bir yazar olarak değil, kendi halinde bir insan olarak yazıyorum.
Müzisyen olmayan bir insanın müzikle uğraşması, kendini ressam olarak görmeyen birinin resim yapması, “ sanatçılığı” belli bir kesimin tekelindeki bir ifade tarzı olarak görmediği için kendini sanatçı olarak görmeyen ve anons etmeyen birinin hayatını sanata adamış olması birçok kişiye garip gelse de, bu garip durum aslında benim hayatımın kısa bir özetini oluşturuyor.
Sevgili Hayrullah Ersöz dostumun Garip parçasındaki değerli sözleri aslında benim hayatıma ne kadar güzel oturuyor.
“Garip...
Adına, tadına, tuzuna, tozuna bakmayız,
Acısını duyalım yeter.
Her nemiz var ise verip verip,
Kalp, gönül, damar, ses, nefes...
Hayal, hülya, rüya, şarkı, şiir, miir...
Ne bulursak girip girip.
Garip garip severiz biz,
Garip garip…”
Böylesi garip bir hayatı seçmemin sebebi ise; sanatın, edebiyatın, fotoğrafın, filmin, dansın, resmin, müziğin, insanları Bir’leştirmek, buluşturmak, tanıştırmak, barıştırmak için elimizdeki en önemli enerji kaynağı olduğuna olan inancım.
Ben insanların kalplerini ve ruhlarını her gece ve her gündüz aşağılayıp kirleten televizyon programlarını seyretmek yerine daha çok okuyup yazmasını diliyor ve bunun insanlığın yararına, güzelliğine, gelişmesine katkıda bulunacak sonuçlar yaratacağına inanıyorum.
İnsanların birbirini,
konuşmadan önce dinlemesini,
yargılamadan önce anlamasını,
cezalandırmadan önce bağışlamasını,
dışlamadan önce sarılmasını,
sevmeden önce saymasını diliyorum.
Ortaklıklarımız kadar farklılıklarımızın bizi zenginleştirdiğini, renklendirdiğini, gerçekten çok ağır ve zor olabilen bu yasam yolunda bizlere güç, azim ve yasama sevinci verdiğini kendi hayatımdan görüyorum. Farklı insanlardan, düşüncelerden, yasam biçimleri ve seçimlerden korkmadığım gibi, hayatımı böylesi insanlar ve ortamlarla beslemeye gayret ediyorum,
Kişisel, zihinsel, sanatsal ama hepsinden önemlisi insan olma yolundaki gelişim sürecime destek vermeyen, katkı sağlamayan, dedikodu ve sığ konuşmalardan ibaret bir çevrenin aslında beni çevreleyen görünmez bir hapishane olduğunu ruhumun daralmasından hissediyor ve uzak duruyorum,
Dünyanın kötülüklerinden dem vuran insanlar yerine, iyiliği için savaşan insanlar benim dostlarım, sırdaşlarım,
Her neyi gönülden ama laf olsun diye değil gerçekten seviyorsan, onun mücadelesini veren insanlara muazzam bir sevgim, saygım ve muhabbetim var.
Ney sazına âşıksan ve ney alacak paran yoksa plastik su borusundan notası, entonasyonu doğru olmasa da kalbi doğru olan ney yapılabileceğini biliyorum,
Resim yapacak kâğıdı alacak paran yoksa sağa sola atılmış kâğıt parçalarını şekerli su ile yapıştırıp, üzerine müthiş resimler yapabileceğine inanıyorum,
Çamlıca tepesindeki toprağı havanda ezerek son derece güzel bir kiremit kırmızısı boya yapılabileceğini, insanın fırça alacak parası yoksa bir anda dünyada eşi benzeri olmayan parmak uçlarının en güçlü fırça olduğunu keşfedebileceğini biliyorum,
Bunları yaparken, sanat alanında benim gibi hiç bir özel bir yeteneğinin olmadığını düşünüyorsan, bunu yolun sonu değil, aşman gereken bir engel olarak görmenin ve bu engeli aşma sürecinin ise senin gerçek “okulun/ eğitimin” olduğuna inanıyorum,
Ben inançlarını sağdan soldan duyarak, o söyledi, bu kitap yazdı diye değil, yaşanmışlıklarla dolu bir hayatin sonucunda seçmenin önemine inanıyorum.
Her şeyden çok hayalini gece kurup, gündüz onu gerçekleştirmenin çabası ile delicesine azim ve istekle çalışarak mucizeler yaratılabileceğine inanıyorum,
Dua etmeden önce inanmanın, dinden önce ahlakin, insan gibi insan olma yolunda en önemli pusulanın vicdanın ve kalbinin olduğuna inanıyorum,
Çünkü yolun sonunda canlar canı Neyzen Tevfik’in;
“Derd-i firakın ile düşeli sevdaya mey'e
Müptelayım, deliyim, düşmüşüm esrarı ney’e
Feleğin kahpe başında paralansın parası
Ben güzel sevmeye geldim, değil ekmek yemeye. “
dizelerindeki gibi, bu dünyaya ekmek yemeye değil güzel sevmeye geldiğime inanıyorum.
Biliyorum, birçok insan sana; “ekmek yemezsen karnın aç kalır diyecek”
Gönlün aç, ruhun susuz, kalbin sevgisiz olduktan sonra, dolu karın ne işe yarar güzel dostum?
Kalbinin yolunda yürümekten asla vazgeçme güzel dostum. Sevmekten, öğrenmekten, bu dünyanın gizemli bir yer, her insanın muazzam bir Dünya olduğunu hissetmekten asla vazgeçme.
Kendin olmaktan, genç yaşlı, zayıf şişman, zengin fakir, dindar dinsiz, her kimsen ve ne haldeysen, her halinle özel, aynen herkes gibi eşi ve benzeri olmayan biri olduğunu kendine hatırlatmayı asla ihmal etme canım kardeşim.
Sevgisinin ışığı yüz yılları aşıp insanlığı aydınlatan Mevlana’nın hoşgörüsü ve muhabbeti dört mevsim nefesin, Dünya ile ilgili sözleri ruhunun pusulası olsun;
“Bu dünyada yaşamıyorsun, bu dünyadan gelip geçiyorsun,
Yeryüzündeki amacımız Yar’adanın ruhunun dokunduğu ruhumuzu en has ve öz haliyle sergileyip paylaşabilmek.
Bu olağanüstü Dünya, yeryüzü denilen bu pak bahçeye hiçbir tohum ekmemeliyiz,
Sevgi ve merhamet dışında, “
Muhabbet Müebbet,
Dostluk baki…
Mercan Dede