ŞAŞKINIM BABA
Bana kendini anlat desen sanırım anlatamam. Her haltı anlatmaya en fakir haliyle üç beş kelimem var da, iş kendime gelince yok. Var da yok aslında. Var da, geçerlilik süresi sınırlı. Yirmibeş yaşındaydım, bir gün babam dedi ki "-sakın ben böyleyim deme bana, deme ki, öyle olmadığını gördüğünde şaşkınlığın az olsun. Şaşkınlığın ne kadar büyük olursa, o kadar çok fatura kesersin kendine"
Bak anlatayım da dinle şimdi, nasıl karmaşık geçmiş zaman. Bebek ol, çocuk ol, ergen ol, genç ol, orta yaş ol derken, bilgeliğe evrilmişim sanki. Benden büyüğü, benden bileni, benden çekeni yok sanki. Öğrenmenin en acısız yolu görerek ya da duyarak ama bunu yapan kendim de dahil çok az. Vallahi çok az. Hayır kendimden biliyorum çünkü hali hazırda koca evren de benden ibaret sanki. Yaşayarak öğrenmek, insana daha mı güçlü hissettiriyor acaba? E yaşadıkça da öğrenmenin diyeti de çok tabi. Çarpa çarpa, düşe kalka, ağlaya zırlaya öğrenip, güle oynaya devam eden tarafta oldum ben hep. Bir musibet bin nasihatten yeğdir diyen tarafı sevdim galiba ve her tecrübede başkalaştığımı gördüm. Ne dersen de işte, organizmanın hakkını veriyorum arkadaş. Yaşam döngüsünü tamamladığımda heykelimi dikecekler kesin.
Bak şimdi öyle böyle derken geçmis günler. 25'in üstüne 14 daha eklemişim, olmuşum sana 39. Her yeni yıl gecesi, bu son diye içtiğim sigara, Pazartesi başlayıp Cuma'ya bozduğum diyet, önce inceltip sonra sıra sıra eklediğim kaşlar, yıllarca boy verip, bir gecenin sabahına makas vurduğum saçlar, cümle sonuna eklediğim bir daha yaparsam namertler, tek ayak havada ettiğim yeminler, daha başlarken inanmadığım cümleler, yazıp yazıp üstünü çizemediğin listeler, nereye yazdığımı unuttuğun notlar, kusarken sövdüğüm o son kadeh, boyumu aşan koca koca lafların ardına löp löp yuttuğum lokmalar... Ohoo, neymişim de ne olmuşum. Şimdi desem ki böyleyken böyle oldum, daha bir halt olamadın der babam. Ulan olmadan ölmesek bari. Saşkınım baba...