Mimozalar açtığında Heybeliada
Fondaki şarkının sesini açmayı unutmayın,simidinizi de yanınıza alın, adaya gidiyoruz!
https://www.youtube.com/watch?v=xRToXMIBpGg
Adanın gönlümüzde hep ayrı bir yeri vardır.Şarkılar ada sahillerinde söylenir,mehtaba çıkılır,neşe hakimdir hep,aşklar ayrılıklar ada ile birlikte söylenir,uzun yürüyüşler serin ada akşamlarında yapılır.
Kahkahalar,neşeli sofralardır ada.Deniz,kum,şiir,tarih,doğa.Bostancı’dan bindiğim motor Büyükada’dan sonra yavaş yavaş Heybeliada’ya yaklaşırken onun kendine has güzelliğini çoktan fark etmiştim.Kalabalıktan uzak,mevsim itibariyle mimoza sarısı,farklı bir dokusu olduğunu hissedebileceğiniz Heybeliada gezilecek yerler açısından sunduğu tarih dolu miras ile keşfedilmek için bir günden fazlasını hak ediyor aslında.
Eski adıyla Halki, bildiğimiz ismiyle Heybeliada, Prens Adaları’nın ikinci büyük adası ve en en en yeşili. Yunan filozofu Aristoteles, Halki’de o zamanlarda bakır bulunduğunu ve adanın Yunanca bakır anlamına gelen adını buradan aldığını söyler. Bakır madeni çok uzun zamandır işletime kapalı. Ada yeni ismini ise heybeye benzeyen şeklinden almış.
16.yüzyılda Heybeliada İstanbul’daki veba salgınlarından kaçmak isteyen varlıklı Hristiyanların sığınma yeriymiş. 20. yüzyıl başlarında yangınlar ve yıkıcı depremler yaşamış. 1924’te Yeşil Burnu’nda açılan sanatoryum yani verem hastanesi adanın geleceğini belirlemiş. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk başbakanı ve ikinci cumhurbaşkanı İsmet İnönü sanatoryumda bir süre kalmış, ondan sonra da adayla bağlarını hiç koparmamış,birazdan bahsedeceğim.
Ben sabahtan akşama kadar tüm güzel sokakları gezebilmek için küçük bir Heybeliada haritası aldım.Sonra da sıra sıra dizili sessiz köşklerin önünden, parkların içinden ve ağaçların arasından geçerek yokuşu tırmanmaya başladım.
Ada’da yürürken en çok sevdiğim şey,acaba araba yoluna mı çıkıyorum korkusunun olmaması.Hep ufku seyredebiliyorum,oymalı işlemeli köşkleri apartmanları inceleyebiliyorum.
Ana caddenin başında,ada turuna başlamadan kocaman bir bavulun içinde eski fotoğrafların ve paraların,içeride ise eski kitapların satıldığı bir küçük sahafa rastlıyorum.Kapının önündeki eski deri bavul fotoğraflarla dolu. Heybeli Sahaf’ta bu fotoğrafları tek tek incelemek son zamanlarda en çok hüzünlendiğim şey oluyor.Her bir fotoğrafta ayrı bir hayat,hikaye var.Deniz kenarı kalabalık plaj pozları,mutluluk dolu düğün fotoğrafları,okul bahçesinde sınıfça çekilmiş olanlar,yazın piknikte mangal başında verilmiş pozlar..
Her birine ayrı film yazılır,gerçekten hayal dünyası uçsuz bucaksız..
Gerçek dünyadan kopmamak için İsmet İnönü’nün evine doğru ilerliyorum. Heybeliada’nın en sadık yaz ziyaretçileri arasında İsmet İnönü de yer almış. Ünlü çivileme atlamalarını burada yapan İnönü, ailesiyle beraber, şimdilerde müze olarak açılan Refah Şehitler Caddesi’ndeki Mavromatakis Köşkü’nde kalmış.
Ana caddenin ortalarında bulunuyor ev.Restorasyonda olduğu için ziyaret edemiyorum,ancak dışarıdan bile güzelliği beni çok etkiliyor.Restorasyon bitince ziyaret etmek üzere vedalaşıyorum.Aynı şekilde yazar ve politikacı Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın bir zamanlar oturduğu ev hala duruyor, ancak restorasyonda olduğu için ziyaret edilemiyor.
İnönü’nün evinden sonra ileride sağ tarafta kullanılmayan bir otel görüyorum.Halki Palas..Heybeliada’nın eski ismi olan Halki,bu otele de adını vermis.Ancak şuan bu görkemli otel kullanılmıyor ne yazık ki..
Yürümeye devam edince yol IX. yüzyılda kurulmuş Aya Triada Manastırı’na,yani daha güncel ismiyle Heybeliada Ruhban Okulu’na çıkıyor.
Orman ve denizin baş döndürücü manzarasıyla manastıra yaklaşıyorum.Muhteşem bir bahçe düzenlemesi! Bahçe türlerinin ve temsil ettikleri anlamların, din adamlarının eğitiminde ve yaşantılarında nasıl bir önemi olduğuna dair soruları cevaplayan bilgilendirme tabelalarına, anlatımı güçlendirmek için din adamlarının silüetleri eklenmiş.
Turu bitirip adanın merkezindeki sokaklardan geçip meydana varıyorum. Burada Heyamola Ada Lokantası’nda harika mezelerle bir akşam yemeği yiyerek günü tamamlıyorum.Gün batarken karşımdaki şehrin İstanbul olduğuna hayret ediyorum Heyamola’nın bahçesinde.Sanki sakin bir Ege kasabasındayım. Meydan boyu sıralanmış kahveler, pastaneler ve dondurmacılar heyecanla yaz sezonunu bekliyor. Bu uzun yürüyüşün, dik merdivenlerin orman ve deniz renklerinin iç içe olduğu bir manzaranın düşündürdükleriyle eski bir şarkıyı fısıldıyorum usulca: "Biz Heybeli’de her gece, mehtaba çıkardık."
1989 yılında İstanbul’da doğdum. Lisansımı Orta Doğu Teknik üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde 2012 yılında tamamladı...
1978 yılında Niğde’de memur bir aile...
“Aynur Görmüş” Kimdir? 17 Şubat...
2005 yılında Günlerden Bir Gün romanı ile ede...
İstanbul’da doğdum, Pertevn...
1976 yılında İstanbul’da doğdu. Y...
1975 yılı Düzce doğumludur. Anadolu üniver...
1974 yılında doğdu. Amasya Merzifonludur....
1986 yılı Bulgaristan doğumlu olan İbrahim Ko...
Almanya’da doğdum. İlköğretim 1. sınıfı...
İlkim öz, Ankara doğumlu olup Hacettepe ünive...
...
1974 yılında Denizli’de doğdu. İstanbul...
Orçun Oğlakcıoğlu 1974 yılında Denizli’...
1989 yılında İstanbul Lisesi'nden, 1993'te...