Aklımızda sadece mavi mor renkler!Güney Fransa’da bir hafta..
3 ülke, sayısız köy kasaba,her virajda başka hislerle karşılayan yollar,deneyip öğrendiğimiz onlarca yeni şey..
Haziran’ın en güzel günlerindeki Güney Fransa rotası yazarken bile özlememe neden oluyor.Aklımdan hep aşağıdaki şarkı geçti,sesini açın siz de okurken!
https://www.youtube.com/watch?v=NrgcRvBJYBE
Şarkıdaki sözler ise aklımdan geçenlere tercüman oluyor; ‘rüzgar bizi taşıyacak,yoldan korkmuyorum.Tadına varmak, görmek gerekecek..’
İstanbul’un 30 derece olduğu bir gün Cenevre Havalimanı’na indiğimde hava 12 dereceydi!12!
Serin bir tatil mi olacak acaba diye düşünürken Cenevre’den Aix en Provence’e 4 saatlik araba yolculuğundan sonra iklim değişti,Akdeniz oldu.
Güney Fransa okuyup izlediklerimden olsa gerek hep çekici gelmiştir.Uçsuz bucaksız lavanta tarlaları, üzüm bağları,ünlü ressamları, sakin hayat çağrışımlarıyla hep ‘ilk fırsatta’ listemde olan Provence ve Cote d’Azur için haftalar öncesinden araştırmalar yaparak yola çıktık.
Cenevre’den başlayan yolculuğun 3. saatinde ilk durağımız sempatik bir Fransız köyü olan Sisteron oldu. Sisteron, Buech ve Sasse nehirlerinin birleştikten hemen sonra Durance Nehri'nin kıyısında yer alıyor.Denize inen uçurumların tepesindeki kale,Sisteron’un tarihte savaşlardan ve saldırılardan kendini koruması gerektiğini anlatıyor bize.Sakin ve küçük bir kafede kahve molası verdik.Güney Fransa’ya ilk adım olarak Sisteron’a uğramak isterseniz Le Bar de L’Horloge önerim olabilir.
Yola devam ediyor ve 1 saat sonra Aix-en-Provence’a ulaşıyoruz. Şehir merkezine girer girmez gözüne turizm ofisi çarpıyor.Etrafındaki kalabalıktan ve bu kadar merkezi bir yerde bulunmasından bu küçük şehrin ne kadar turistik olduğunu anlayabiliyorum.
Cours Mirabeau’ya arabayla girmek için binbir zahmet katlansak da güzel meydanlar,çeşmeler,geniş caddeler ilk bakışta Aix’i sevmeme yetiyor.
Şehrin dokusunu tanımak, meydanlardaki kafelerde oturup hayatı izlemek için ertesi günü beklemekten başka çare yok.
Sabah Mana Espresso’da keyifli bir kahvaltıdan sonra istikamet arka sokaklar oluyor.Rastgele ara sokaklarda geziyor, dükkanlara giriyor, küçük meydanlara çıkıyoruz. Şehrin renkleri, havası çok keyifli.Ağzımızın tadı yerinde olsun diye Maison du Nougat’tan kocaman nugat alıyoruz.Bu geleneksel fikri seviyorum
1989 yılında İstanbul’da doğdum. Lisansımı Orta Doğu Teknik üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde 2012 yılında tamamladı...
1978 yılında Niğde’de memur bir aile...
“Aynur Görmüş” Kimdir? 17 Şubat...
2005 yılında Günlerden Bir Gün romanı ile ede...
İstanbul’da doğdum, Pertevn...
1976 yılında İstanbul’da doğdu. Y...
1975 yılı Düzce doğumludur. Anadolu üniver...
1974 yılında doğdu. Amasya Merzifonludur....
1986 yılı Bulgaristan doğumlu olan İbrahim Ko...
Almanya’da doğdum. İlköğretim 1. sınıfı...
İlkim öz, Ankara doğumlu olup Hacettepe ünive...
...
1974 yılında Denizli’de doğdu. İstanbul...
Orçun Oğlakcıoğlu 1974 yılında Denizli’...
1989 yılında İstanbul Lisesi'nden, 1993'te...