Tek Ayak Yürüdüm Tanrı'ya Koşarken

 

Kafamı kaldırıp pencereye doğru baktım. Şiddetli bir yağmur, hırçın bir rüzgârla sevişiyordu. Yerimden kalkamıyordum. Üzerime ölü toprağı atmışlardı sanki. Hafifçe araladığım gözlerimi geri yumdum. Karların üzerinde çıplak ayak dönüp durduğumu hayal ettim. İncecik kar taneleri yüzüme temas ediyordu. Hava gri ve keskin bıçak sivriliğindeydi… Hayal ederken içim ürperiyordu. Gözlerimi açtım. Beyaz tavan, tüm umursamazlığı ile karşımdaydı! Günler fütursuzca geçiyor, buralara hiç kar yağmıyordu. Oldukça yavaş şekilde hazırlanıp çıktım evden. Asla şemsiye taşımak gibi alışkanlıklarım yoktu. Yağmurdan kaçan insanlarında bir nevi illegal olduklarını düşünüyordum. Ben onların aksine oldukça sakin ve neşeli adımlar atıyordum. Gözlerimi kısıyor ve bu kara asfaltta, adımımı attığım yerden çiçeklerin fışkırdığını hayal ediyordum. Bugün canım Tanrı ile konuşmak istiyor! Beni bir dinlese hiç şüphesiz sarar sarmalardı! Metro çıkışındaki simitçinin tablasından bir simit alıyorum. Otobüsümün terminale gelmesine henüz bir saat var. Giden yolcu tarafından çıkıp ilerdeki banklara doğru yöneliyor bir yandan da elimdeki simidi minik parçalara bölerek yiyordum. O bir saat birden fazla saate devriliyordu sanki. Öyleki bir türlü geçmek bilmiyordu zaman. Bu soğukta dışarıda duran birkaç insandan biriydim. En baştaki peronda bir asker uğurlamasına tanıklık ediyordum. Halay çeken gençler ve gözyaşlarını tülbentlerine silen kadınlar. Al bayrakları sırtlarına çekmiş adeta bir düğün alayı kurmuşlardı. ‘toprak’ dedim belli belirsiz, sesim yankı buldu semada. Oturduğum bankın önünden kavga ederek bir çift geçiyordu. ‘neyi pay edemiyorlardı’ diye düşündüm. Zaman daraldıkça kalabalıklaşan peronlar duygusal sahnelere sebebiyet veriyordu. Birbirine sıkı sıkı sarılan bedenler, el sallamalar, varınca ara öğütleri… Giden daima en sevilen oluyordu. Kimi çok sevsen böyle ağlıyordun işte ardından. Teselli arıyordun. Dönsün diye bekliyordun. Ama gidilen yolların bile dönüşü ters istikametten geliyordu, bilmiyordun. Sigaramı son kez derin bir şekilde içime çektim ve sağanak yağıştan dolayı köşede oluşan su birikintisine doğru fırlattım. Kâğıttan bir gemi misali sağa sola yalpalayıp sırılsıklam olmuştu. Kafamı cama yasladım, cama yağmurlar değdi. O gün Tanrı ağladı, ben ağladım. Tanrı ile konuşup, ondan artık benimle uğraşmaktan vazgeçmesini söylemeliydim. Artık yakamı bırakmalıydı, öyle  değil mi sizce de?

Hayır! Hayır, bu bir dram değil! Bu kesik öykünün finalinde kadın adamı öper.  Üstelik tam da masallardaki gibi; hani yılda bir olduğu zırvalanan dolunay gecesi.  güneş doğmadan hemen önce! Evet, evet kadın dünyalar güzeli, adam güçler şövalyesi! Kraliyetler çöker  en nihayetinde ve siz bir yerlerde bir keramete çıkar durursunuz. İçimden tüm bunlar geçerken sinsice gülüyordum. Ellerimi cama yaklaştırıp, camın aksine vuran sokak lambalarının ışığında, ellerimin üzerindeki yaralara baktım. Kanı yara altında belirginleşmiş çirkin ellerime! Bre efendiler! lakin şöyle biline ki dünya benim avuç içlerimdedir! Daima avucumda tutar, evirir çeviririm şu kahpe dünyayı. Elbette bu dünya güzeli olmak için oldukça sıradan bir avuntuydu, değil mi?  - bende öyle düşünmüştüm- birkaç kez durduk otoban köşelerinde. Birileri indi çakmak arama telaşına düştü, birileri ağzı açık uyudu durdu. Çok şey düşündüm hepsini de unuttum. Tanrı ne kadar bekletmişti beni! Sahi ne zaman gelecekti. Onu artık muhakkak görmeliydim. Annemi soracağım da ona. Siz, siz benden önce görürseniz Tanrı’ya lütfumu bahşeder misiniz bayım?

Sabah güneşin doğuşuna tanıklık ederken, çıktığım yolun varış çizgisini aşmıştım. Bir şehre geldim -ki adını bahşetmek istemem- . Yine oldukça yavaş bir şekilde yerimden kalktım ve insanların birbirine sıra vermeksizin acele ile otobüsten inmesini izledim. Ve elbette onlarda bacağıma garip bakışlar atarak yanımdan geçiyorlardı. Yanımdan geçenlerin içerisinde küçük bir oğlan çocuğu protez bacağımı görünce, pantolon paçalarını çekiştirdiği babasına şöyle dedi:

 

  • ‘baba bak, demir kadın!’ .  

Televizyonda izlediği bilimkurgu filmlerinden bir sahneye tanıklık ediyor gibiydi. Gözlerini kocaman açmış hayret dolu bakışlar atıyordu. Gülümseyip göz kırptım ona, şimdi biraz daha rahatlamış görünüyordu.

İnsanlar sapsağlam bir şekilde devam ettikleri hayatlarına bin bir kulp buluyor, bir türlü mutlu olamıyorlardı. Asla mantığım kabul etmiyordu bu durumu, çünkü onlara göre ben bu oyunda çoktan şah-mat olmuştum. İnatla içimdeki umudu yeşertmemi kabul edemiyor gibiydiler. Sadece tümörlü bir vücudum vardı. Tümörlerim vücudumla bir savaşa tutuşmuştu ve ben sadece bu savaşın kazananı olmak için birkaç hile yapmıştım. Tanrıdan hiçbir beklentim olmamıştı. Çünkü o anlaşmamıza sadık kalmamıştı. Sözünü tutmamıştı. Annem benden önce gitmeyecekti, evet! böyle anlaşmıştık. Çünkü ben bacağımı kesip aldıkları gün değil annemi benden aldığı gün yarım yamalak kalmıştım. Eminim Tanrı, bulutların üzerinden bana bakıyor ve şöyle diyordur;

  • ‘öyle bir meydana attım ki seni, acını ilaç yapmaya mecbur kaldın. Kazanmak için göğsünden umut fideleri yeşertmek zorunda kaldın. Ellerinle koştun küçük kızım, artık özgürsün! ’

 

Otobüsten indim. Kafamı kaldırıp bulutlara doğru baktım. Ciğerlerime derin bir nefes armağan ettim. Ve ilerdeki taksi durağına doğru yöneldim.

 

 

 

Pınar Aydın

 

 

 

 

 

 

Image

Arzu KOLOĞLU

1978 yılında Niğde’de memur bir aile...

Image

Aynur GÖRMÜŞ

“Aynur Görmüş” Kimdir? 17 Şubat...

Image

Aynur KULAK

2005 yılında Günlerden Bir Gün romanı ile ede...

Image

Ayşegül EKŞİOĞLU

İstanbul’da doğdum, Pertevn...

Image

Burak KETENCİ

1976 yılında İstanbul’da doğdu. Y...

Image

Gülhan MERİÇ

1975 yılı Düzce doğumludur. Anadolu üniver...

Image

Hasan Ünal TEKAĞAÇ

1974 yılında doğdu. Amasya Merzifonludur....

Image

İbrahim KORKMAZ

1986 yılı Bulgaristan doğumlu olan İbrahim Ko...

Image

İlkay AKIN

Almanya’da doğdum. İlköğretim 1. sınıfı...

Image

Psk. İlkim ÖZ

İlkim öz, Ankara doğumlu olup Hacettepe ünive...

Image

Mehmet DEĞİRMENCİ

1974 yılında Denizli’de doğdu. İstanbul...

Image

Orçun OĞLAKCIOĞLU

Orçun Oğlakcıoğlu 1974 yılında Denizli’...

Image

Özlem KALKAN ERENUS

1989 yılında İstanbul Lisesi'nden, 1993'te...