‘Selanik Türküsü’ ( Rumeli Türküsü) Hikayesi
‘Selanik türküsü’ diye anılsa da Rumelilerin en sevdiği ‘ağıttır’, dinlerken gözyaşlarını tutamaz akıtırlar o renkli gözlerinden. Dedemin bağıra bağıra ağlayarak söylediği o türkü, tüm Rumelilerin gönüllerini yakan, yutkunamadıkları, derin bir aşk öyküsü. Bu ağıttan sonra balkanlar ‘eski balkan’ olmaktan çıkmış söylenene göre. Varda vadisinin ağzında ki o mutlu Selanik, rengin her çeşidini barındıran çiçek tahtı gibiyken, körfezinde Rum kayıkçılar, Pomak’ı, Yahudi’si, Ermeni’si, Arnavut’u Avdeti ’si, Boşnak’ı, Bulgar’ı birlikte türkülerle yaşamaktan zevk alırken Selanik Selanik’miş, Rumeli Rumeli’ymiş…
Rüstem ağa, Selanik’in en ünlü esnaflarından birisiymiş. Pala bıyıkları, belinde ki on iki kat Tarablus kuşağını ve ondan sarkan köstekli saatini hiç çıkarmayan iri yarı bir adammış, gözü gönlü tok, işi tıkırında, koca konağı dolum dolum. Atlarına bakanlar ayrı, yemeğini yapanlar ayrı, çiftlikleri çekip çevirenler ayrı, dükkânları bekleyenler ayrı…
Her şey öyle güzeldi ki bakınca, Hortacı Camii’nin önünde ‘asmalı sokak kahvesine’ otururdu. Nargilesini fokurdatıp, şekersiz kahvesini yudumlarken ona dönen bu devran boşa gelirdi. Çünkü Rüstem Ağa’nın bir oğulcuğu yoktu. Üç evlilik yapmış beş kızı olmuştu. Ne olurdu bir oğulcuğu olsaydı, gözlerini kapatıp rahat rahat ölseydi, soyu şanı yürüseydi Rüstem Ağa’nın. İşte tek endişesi buydu bir erkek evladı olmamasıydı.
Dört kızını evlendirmişti Rüstem ağa, en küçük kızçesi vardı evinde, daha on altısındaydı, babasını kapılarda bekler, gelince boynuna atlardı. Güleç yüzlü, gözleri çimen rengi, beyaz güle benzeyen teni, tütün rengi saçları olan bir dilberdi ‘Fitnat’… Rüstem ağanın malını mülkünü bilenler her gün kapıları aşındırırlardı, Fitnat’a eş olmak için. Rüstem Ağa, istemeye gelenlere ‘vakti var’ diye haber yollatırdı kızını vermemek için. Baba evine doysun isterdi, ona ayrı bir düşkündü Rüstem Ağa.
Bir yaz günü, Rüstem Ağa’nın dükkânına yiğit bir delikanlı girdi, biraz elbiselik biraz mintanlık kumaş seçti. Kuşağının içinden parayı çıkarırken, Rüstem ağa daha önce görmediği bu gence nereli olduğunu sordu. Delikanlı Mazganlı’dan geldiğini söyledi. Rüstem ağa Mazganlıları çok iyi bilirdi, ‘hepsi dürüst, yiğit kişilerdir’ diye geçirdi içinden.
Bir erkek evlat hasreti çeken Rüstem Ağa, bu beyaz yüzlü yiğit delikanlıyı çok sevmişti. O yüzden ilk aklından geçeni söylemişti delikanlıya. Ona büyük bir iyilik yapmak istemişti. Delikanlı öyle çalışkan öyle efendi bir çocuktu ki kısa zamanda tüm esnaf çok sevmişti. Ne iş verse Rüstem ağa sesini çıkarmaz hakkıyla yapardı kısa zamanda para emanet edecek kadar güvenmişti Mehmet’e Rüstem Ağa. Delikanlıya baktıkça “ah şu Mehmet gibi benimde bir oğlum olsa, soyumu sopumu sürdürse” diye iç geçirirdi. Mehmet, bir tek dükkânların işleriyle, hesap kitap işleriyle değil konağın işleriyle de ilgilenirdi. Rüstem Ağa, zamanlı zamansız Mehmet’i eve gönderir, ya unuttuğunu ya da yemekleri eve götürmesini isterdi. İşte bu gidip gelmelerin birinde olanlar olmuştu.
Mehmet ile Fitnat göz göze gelmiş, elleri ellerine değmişti. Çok zaman geçmeden, kimsenin olmadığı bir köşede buluşup fısıldaşır olmuşlardı. Selanik çiçek gibi kokan bir aşk şehriydi, şehre gezmeye bile gelenler kızların güzelliğine vurulurdu. Mehmet korkusuna bu durumu Rüstem ağaya açamıyordu, ama aşk düşmüştü yüreğine bir kere. Fitnat’ın ise davranışları değişmişti. Bu durum anacığının dikkatini çekmiş kızının evden kaçmasından korkmuştu işte bu yüzden Fitnat ile konuşmaya karar verdi, durumu öğrenir öğrenmez Rüstem ağaya anlattı.
Fitnat’ı Mehmet’e everme işi kendiliğinden gelişince bu durum Rüstem ağanın hoşuna gitti. “ diğer kızlar bir bir evlendi, eğer gönlü düştüyse olur, Mehmet dürüst, çalışkan delikanlı, yarın öldüğümüz zaman gözümüz arkada kalmaz” dedi. Anacığı bu haberi hemen Fitnat’a uçurdu. Durumu öğrenen Mehmet ise köye anacığını babacığını almaya gitti.
Koca konakta hazırlıklar başlamıştı lakin Selanik’i kolera dedikleri bir illet kasıp kavurmaya başlamıştı. Kâbus gibi bu hastalık birçok canı alıp götürmeye başlamıştı. Bu sıra üç beş gün içersin de Mehmet, anasını babasını alıp konağın kapısına gelmişti. Büyükler kendi aralarında konuştular. Rüstem Ağa Fitnat’a sordu Fitnat ise istediğini söyleyince oracıkta söz kestiler. Rüstem ağanında artık bir erkek evladı vardı. Üç hafta içinde davullarla düğün yapmaya karar verdiler. Evlenince konakta yaşamaya devam edeceklerdi. Düğün hazırlıkları başlamış Fitnat ile Mehmet’in yüreği tıpkı kuş gibi olmuştu her günü saymaya başlamışlardı… On beş, on, sekiz, tam o gün Fitnat hastandı. Koleranın sarstığı Selanik’te camilerden salalar yükseliyordu, ard arda cenazeler kaldırılıyordu. Bu illet olmadık yerde olmadık kişide uç gösteriyordu. İlk ateş, kusma, ishal sonrasında halsiz bırakıp alıyordu insanın canını.
Fitnat’ı, hemen hastaneye götürmüşlerdi. Doktor, babasının kulağına “kolera” diye fısıldadı. Yedi, altı, beş derken ilaçlar veriliyordu ama nafile… Dört, üç… Düğüne üç gün kala Fitnat Mehmet’in kucağında can vermişti. Mehmet’in kollarında daha can vermeden ağıt yakan Fitnat
“Çalın davulları, çaydan aşağıya
Mezarımı kazın bre dostlar belden aşağıya
Suyumu kaynatın kazan doluncaya…
Aman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver.
Al başımdan bu sevdayı götür yâre ver.”
Üç güne kadar yârine kavuşacağını hayal eden Mazganlı Mehmet, birdenbire her şeyin felakete dönüşmesinin şokundaydı. Hortacı Camii’nin köşesine çöküp Fitnat’ı bırakacağı toprağı ıslattı gözyaşlarıyla. İşte o haliyle ilendi Selanik’e,
“ Selanik içinde sala okunur,
Salanın sedası bre dostlar cana dokunur
Gelin olan kıza kına yakılır.
Aman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver
Al başımdan bu sevdayı, götür ağyara ver.”
Kumral delikanlılar, Fitnat gibi güzel genç kızlar, çityanlı hanımlar, beli kuşaklı kocamışlar yollara düştüler. Dağılıp parça parça oldular. Savruldular dört bir yana, toprak hasreti ile yandılar. Orada ise, ne Rüstem Ağa’nın dükkânı, ne Hortacı Camii, ne de Mehmet ile Fitnat’ın garip sevdasını bilen kimsecikler kalmadı.
Ama işte bu ağıtları birleştirdiler. İşte Rum’u, Ermeni’si, Arnavut’u, Bulgar’ı, Yunan’ı, Pomak’ı, Yahudi’si bu ağıtta ağladı…
SELANİK TÜRKÜSÜ ( RUMELİ TÜRKÜSÜ) SÖZLERİ
Çalın davulları çaydan aşağıya aman aman
Mezarımı kazın bre dostlar belden aşağıya
Suyumu da dökün boydan aşağıya aman aman
Aman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver
Al başımdan bu sevdayı götür yâre ver
Selanik içinde selam okunur aman aman
Selamın sedası bre dostlar cana dokunur
Gelin olanlara kına yakılır aman aman
Aman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver
Al başımdan bu sevdayı götür yâre ver…