Kırlangıç-İkinci Bahar…

 

 

 

Ne kadar yazık etmişti bu aşka, Laden…

Bazen hepimize aynı şey olmuyor mu? Kıymetini, değerini bilemediğimiz saatler, günler belki de dakikalarla dolmuyor mu ömrümüz? Evet, bazen isteyerek bazense bilmeden, farkında olmadan geçiriyor o dakikalar, dakikalarla birlikte ömrümüz… Tabi herkes Laden ve Toprak gibi şanslı olmuyor bu hayatta. Elimizden kayıp gidenler, belki bizlerin ittikleri bir daha geriye gelmiyor, gelmek istemiyor.

Laden, o buluşmadan sonra karar vermesi gerektiğinin farkındaydı. Ama gençlik ya işte, o deli rüzgâr bir kere esmişti Laden’in burnuna. Nedense vazgeçemiyordu, genç yakışıklı avukattan.  Toprakla olan görüşmeleri telefon üzerinden devam etmişti ve sonunda Laden kararını vermiş, Toprak ile bu konuyu konuşmak istemişti. Annesinin kızının aldığı karardan haberi yoktu. Ladenin ailesi Toprak’ı onaylamasını istiyordu, bir yandan ise kızlarının kararına saygılı olmaları gerektiklerini düşünüyorlardı. Laden, bir Pazar akşamı Toprak’a telefon etti ve onunla konuşmak istediğini söyledi. Toprak ise Laden aradığı zaman uygun olduğunu belirtmişti. Laden, devam edemeyeceğini söylerken kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Toprak ise bir o kadar üzülmüştü. Nedenini sormamıştı bile, ısrar da etmedi sadece “ seni çok seviyorum ve hep seni bekleyeceğim” diyebildi Toprak.

O günden sonra ikisinin hayatı da çok değişmişti. Toprak, kendini tamamen işine vermişti. O günden sonra kırlangıcını asla unutamıyordu. Hayatına kimseyi almamıştı, dinlediği şarkılar değişmiş, denizle daha sıkı fıkı olmuştu. kuşlarla, çiçeklerle konuşuyordu. Belki uzun süre uyuyamamış, gizli gizli İzmir’e gidip Laden’i uzaktan seyrediyordu. Evine döndüğünde ise yastığı sırılsıklam olana dek ağlıyordu. Ne ailesi ne o çok sevdiği kardeşi Kumsal ne de arkadaşları gönlünün yaralarını saramamıştı. Bazen annesinin omzuna kafasını koyup ağlıyordu. Sadece o rahatlatıyordu Toprak’ı. Oysa iki gözü de Laden olmuştu, ne baharın gelmesi ne o hırçın denizin dalgaları Toprak’a Laden’i geri vermiyordu ama deniz onu rahatlatıyordu, tıpkı Laden’in gözleri gibi… Oysa tükenmez bir hayat olduğunu düşünmüştü onu ilk gördüğünde. Şimdi ise göğsünde ki ateşle yaşıyordu.

Laden ise aldığı bu kararın arkasında durmuştu uzun bir süre. Oysa mutsuz olduğunu uzun bir süre sonra fark etmişti. Genç avukatla, flört halindeydi Laden. Her gün birlikteydiler ama nedense dolduramadığı bir boşluk vardı kalbin de bir yerlerde. Aradan kocaman 2 yıl geçmişti ve Laden artık bu ilişkinin sonunun gelmesi gerektiğini düşünerek sevgilisiyle konuşmaya karar vermişti. Bu arada Laden İzmir’in en başarılı avukatlarından olmuştu, öyle çok çalışıyordu ki belki de içinde ki o boşluğu kapatmak için… Sevgiliyse buluşacakları gün Laden’in önemli bir duruşması vardı. Laden duruşmadan başarılı bir şekilde çıktıktan sonra ofisine gitmiş, kendini bekleyen genç bir avukatın beklediğini öğrenmişti. Odasına girdiğinde karşısında alımlı, genç güzel bir avukat duruyordu.

  • Merhaba ben avukat Arzu VARLI diyerek elini uzattı Laden’e.
  • Merhaba, hoş geldiniz Arzu Hanım.
  • Laden Hanım, ben sizinle önemli bir konu için konuşmaya geldim. Konu bir duruşma ve ya dava değil. Konu ‘ Ercüment’.
  • ‘ Ercüment’ ? Dedi şaşıran gözlerle Laden.
  • Ben Ercüment’in nişanlısıyım, uzun süredir sizle görüştüğünü öğrendim ve şu an hamileyim. Sizi uzun süredir oyalıyor. Biliyorum! Ciddi ya da önemli bir ilişkiniz yok. Bunu siz de fark etmişsinizdir. Biz… Biz 15 gün sonra evleniyoruz. Ercüment’in size bunları anlatacak yüzü yoktur, o yüzden ben anlatmaya karar verdim. Umarım beni anlıyorsunuzdur.
  • Bu çok ani oldu…
  • Evet, ama başka çarem yoktu. Biz 5 yıldır birlikteyiz, ben Avrupa’daydım ve bebekten dolayı dönüş yaptım.
  • Evet, anlıyorum. Benim bunlardan haberim yoktu, size karşı çok mahcubum.
  • Sizin suçunuz yok, bilginiz olmadığını biliyorum.
  • Ben bir daha hiçbir şekilde karşınız çıkmayacağım, lütfen burayı terk edin…

Laden ne yapacağını bilmeden sahile gitti, içindeki boşluk birden gün yüzüne çıkmıştı. ‘toprak’ dedi sessizce… Öyle ağlıyordu ki, göz pınarların da yaş kalmamıştı. Yavaşça eve doğru yürümeye başladı, o deli gençlik rüzgârına kapıldığını anlamış, hata yaptığını fark etmiş ve içinde ki o dolmayan boşluğun Toprak olduğunu anlamıştı. Eve gittiğinde ilk işi sekreterini arayıp tüm görüşmeleri, tüm davaları iptal ettirmek oldu, uzun bir seyahate çıkacağını söylemişti. Kendisini odasına kapatmış, kimseyle konuşmuyordu. Günler sonra, annesine biraz uzaklaşmak istediğini ve Londra’ya gideceğini söylemişti. Londra’da küçük bir eve yerleşmiş, toprakla geçen günlerini, kaybettiği o derin aşkı düşünüyordu ve bir daha olmayacağını düşünüp kalbini aynı yerden acıtıyordu. Ne akıl kar ediyordu ne de fikir. Belki yüzü yoktu dönmeye, belki kendini anlatmaya korkuyordu…

Toprak ise hala Laden’i unutmamıştı. Bir süre teknesiyle denizlerde yaşamak istediğini söyleyip, kendisini Karadeniz’in o hırçın sularına bırakmıştı. İşte o deli gençlik rüzgârı ikisini de farklı hayatlara sürüvermişti. İkisi de birbirinden habersiz, mutsuz 3 yıla imzalarını atmışlardı.

Bir pazartesi günü Laden’ in İzmir’den yakın arkadaşı Çilem geldi. O geceyi laden de geçirecek oradan ise işlerini halledip Türkiye’ye dönüş yapacaktı. O gece bolca sohbet ettiler Laden ile. Çilem bir yandan da arkadaşının yaralarını sarmaya onunla konuşamaya çalışıyordu.

  • Laden, neden terk ettin onu? Hal sevdiğini biliyorum
  • Nedeni yok! Açma konuyu.
  • Lütfen laden, artık kendine de Toprak’a da bunu yapma.
  • O seni çok seviyordu, sen de onu biliyorum. Ercüment’le sadece iş arkadaşı gibiydiniz baş başa hiçbir şey yapmadınız, onu sevmediğini biliyorum.
  • Evet, Ercüment’le çok bir şey yaşamadık, hatta hiçbir şey yaşamadık. Onun ilgisi hoşuma gidiyordu sadece. Ama toprak onun gibi değildi, farklıydı.
  • İşte ben de tam da bundan bahsediyorum, hala seviyorsun. Severken neden bitirdin? Onu anlamıyorum.
  • Korktum çünkü çilem, korktum, kendimi çok kaptırdım. Bir süre kendime bile itiraf edemedim. Ben çok özgür yetiştirildim, birine bir yere bağlı kalmak beni korkuttu anladın mı? Ve o çok derinden seviyordu, onu üzmekten korktum!
  • Anlıyorum, belki…
  • Belki si yok! Aradan 3 yıl geçti dönemem çilem. Ben geldim diyemem.
  • Bak Laden, hayat bize bazen göremediğimiz hediyeler verir, ömürlük hediyeler. Ama bizler bunların değerini bilemeyiz. Sonradan bir şans her şeyi değiştirebilir. Bence kendine ve Toprak’a bunu yapma.
  • Doğru diyorsun da! Ya biri varsa, ya evlendiyse, ya istemezse o zaman daha çok yıkılırım ve benim buna cesaretim yok!
  • Sadece bir şans ver kalbine…

O gece, sabahın ilk ışıklarına kadar düşünmüştü Laden. Tam 1 yıl sonra Türkiye’ye dönmeye karar verdi. Eşyalarını toplayıp İzmir’e biletini almıştı. Ailesine de sürpriz yapmak istedi. Bir yandan da annesini öyle özlemişti ki…  İzmir’e indikten sonra evine sessizce girdi annesi ve babası Laden’i görünce ne yapacağını bilemedi, o gece sabaha kadar sohbet ettiler, güldüler eğlendiler. Laden annesine dönerek;

- Anne, yarın Karadeniz tarafına gitmem gerekiyor

- Neden?

- Biraz da orada zaman geçirmek istiyorum.

- İşlerine çok ara vermedin mi? Yoksa toprak…

- Hayır, öyle bir şey değil!

- Bir hafta içinde döneceğim merak etme.

Annesi, Laden konuşmak istemediği için onu zorlamadı ve Laden ertesi gün arabasıyla yola çıkmıştı. Ve orduda şirin bir butik otele yerleşti. Deniz kenarında etrafı yeşilliklerle sarılı harika bir yerdi. Etrafında sadece deniz, ağaçlar ve minik tekneler vardı. Ladeni ’in elinde ise Toprak’ın ona bıraktığı o kutu vardı. Mektubu okuyup, ağlamış minik kar süresine sarılıp uyumuştu.

Ve aradan 30 yıl geçmiş, saçları bembeyaz olmuş toprak vardı karşısında hala ladeni bekleyen, gözlerinin içi gülen toprak. Denizin ufkunu seyrederken toprak gelmişti yanına, gözlerinden o güzel kokusundan tanımıştı Ladeni. Hoş geldin diyebilmişti sadece.

Gözlerine güneşin ışıkları vururken kendine geldi Laden, elinde kar küresi, başucunda mektup kutunun içinde ise o sarı hazan yaprakları vardı. Pencereden denizin dalga sesleri geliyordu kulağına. Gözlerini hafif aralayıp pencereye doğru kafasını uzattığında bir an şaşırmıştı. Hemen kalkıp saçlarına baktı. Sonra tekrar pencereye doğru yavaşça yürümüştü kalbi yerinden çıkacak gibiydi, karşısında öylece duran Topraktı. Öylece pencereye, Ladene bakıyordu. Birden ne olduğunu anlamamıştı Laden. Tekrar aynanın karşına geçti saçlarının beyaz olmadığını gördü. Sonra rüya gördüğünü hatırladı. Evet, rüyaydı 30 yıl değil 3 yıl geçmişti sadece. Üzerine bir şey almadan Toprak’ın kollarına koştu Laden.

- Laden! Biliyordum geleceğini.

- Toprak, ben…

- sen geldin ya, gerisi önemli değil Laden.

İşte bu hayatın, Laden ve Toprak’a verdiği ikinci şanstı. Onlar artık birbirlerine ait olmaya karar vermiş, hayatlarını kısa zaman da birleştirmiş “ ikinci baharlarını” yaşıyorlardı.

Bizler, bazen burnumuza güzel kokan her şeye gitmek isteriz, bazen yakıp yıkmak, kimi zamansa yok olmak… Ama eğer kalbimiz iki kişilik ise nereye gidersek gidelim, kim olursak olalım o yürek hep iki kişilik atar. Zaten “aşk” denilen de böyle bir şey değil mi?

Sevmeden birleşen kalpler, maddeler üzerine yapılan evlilikler, sevgi harici beklentiler ilk önce sizi öldürür, sonra evliliğinizi.

Her kalbin dolu dolu bir aşkla yaşaması ve veda etmesi dileği ile…

 

 

 

Image

Arzu KOLOĞLU

1978 yılında Niğde’de memur bir aile...

Image

Aynur GÖRMÜŞ

“Aynur Görmüş” Kimdir? 17 Şubat...

Image

Aynur KULAK

2005 yılında Günlerden Bir Gün romanı ile ede...

Image

Ayşegül EKŞİOĞLU

İstanbul’da doğdum, Pertevn...

Image

Burak KETENCİ

1976 yılında İstanbul’da doğdu. Y...

Image

Gülhan MERİÇ

1975 yılı Düzce doğumludur. Anadolu üniver...

Image

Hasan Ünal TEKAĞAÇ

1974 yılında doğdu. Amasya Merzifonludur....

Image

İbrahim KORKMAZ

1986 yılı Bulgaristan doğumlu olan İbrahim Ko...

Image

İlkay AKIN

Almanya’da doğdum. İlköğretim 1. sınıfı...

Image

Psk. İlkim ÖZ

İlkim öz, Ankara doğumlu olup Hacettepe ünive...

Image

Mehmet DEĞİRMENCİ

1974 yılında Denizli’de doğdu. İstanbul...

Image

Orçun OĞLAKCIOĞLU

Orçun Oğlakcıoğlu 1974 yılında Denizli’...

Image

Özlem KALKAN ERENUS

1989 yılında İstanbul Lisesi'nden, 1993'te...