İlhan irem

 

 

Nisan 2015 sayısı, derKi tarihinin en ilginç ve okunma sayısı en yüksek sayılarından biri oldu. 5-6 aydır iletişim halinde olduğum Sn. İlhan İrem, bir gece vakti telefonuma düşen mesajda ‘‘51. Bölge Sendromu’’ adlı yazısını yayımlanması için gönderdi. Müthiş bir haberdi. Yazıyı ve yayın iznini farklı cihazlara kopyalayarak sağlama aldım. Ertesi gün Sn. Vedat Sakman da ‘‘Bir Zamanlar’’ adlı şiirini gönderdi yayımlanması için. Muhteşem bir sayı olacağı belliydi. Aynı günlerde Sn. Fatma Marmara ve kızı Sn. Nehir Marmara’nın Bolu’da açtığı ‘‘Anne – Kız’’ adlı resim sergisini gezmiş, resimlerden çok etkilenmiştim. Fatma Hanımla irtibat kurup, derKi nisan sayısına onu da dahil etmiştim. Anne – Kız resim sergisi ve Sn. Fatma Marmara’nın sunuş yazısıyla birlikte harika bir sayfa olmuştu.

 

Sayıyı hazırlayıp, yayımlanacağı tarihi beklemeye ve bu arada tanıtım bildirgelerini hazırlamaya koyulmuştuk. Sloganı çok geçmeden bulduk;

‘‘derki’de nisana hazır mısınız?’’

ve

‘‘1 nisan’da derki’nin şakası yok’’

 

1 Nisan’da derKi’yi yayımladık. Sosyal medyadan tanıtım bildirgelerini yayımladık. Heyecanla okunma sayılarını takip etmeye başladık. O zamanki servis sağlayıcımız anlık okunma sayılarını ve okunmanın yapıldığı şehir / ülke bilgilerini vermekteydi. Hatta, hangi sayfaların kaçar kez okunduğu gibi detaylı veri vermekteydi. Normalde ilk 3 günlük okunma sayısı, aylık toplam okunma sayısının yarısı olurdu. İlk 3 günün sonunda bir önceki sayıya oranla okunma sayısında bir artış olmamıştı! Bizde hayal kırıklığı… Yer yerinden oynayacak sanmıştık, hiçbir şey olmadı. Aynı insanlar, aynı miktarda okudu… Ayın 10’u gibi, sitemiz çöktü. Ne oluyor dedik, kurcaladık sağı solu… Aman yarabbi; 1 günde, normalde 4 ayda gelen okuyucudan fazlası gelmişti. Bir de yoğunluktan giremeyenler vardı, kim bilir kaç kişi? Site çöküp duruyordu. Nasıl bir yoğunluk anlatamam!!! Çok geçmeden işin aslı anlaşıldı ki, ya Sn. İlhan İrem ya da Sn. Vedat Sakman birisi sosyal medya hesaplarından derKi’yi paylaşmıştı. Bu paylaşım derKi’ye binlerce yeni okuyucu katmıştı. Bu okuyucuların yaklaşık 3000’i ilerleyen dönemlerde de derKi’yi okumaya devam etti. Okuyucularımıza teşekkür, her iki büyük sanatçımıza da sonsuz saygı ve minnetle…

 

Sn. İlhan İrem’in ‘‘51. Bölge Sendromu’’ adlı yazısı aşağıdaki gibi bir sunumla yayımlandı;

 

* * *

 

 

 

Yoğun bir üretim temposu içinde olmasına rağmen

derKi’ye verdiği destekten

ve

nezaketinden ötürü

Sn. İlhan İrem’e teşekkürlerimle…

 

 

 

  1. Bölge Sendromu

 

Taze bir mezarı kırmızı gül yapraklarıyla süsleyen oldukça yaşlı ama diri görünen mezarcı, uzun beyaz saçlarıyla küreğin sapına çenesini dayayıp mırıldandı;

“Bu bölgede Aşk Cerrahları yatıyor çocuklar.”

Gençler, kızlı-erkekli arkama saklandılar biraz… Usulca bakıştık.

“Çocuklar  merak etti baba, anlat dinleyelim.” Dedim.

“Nerelerden geçip geldiniz buraya, biliyorum.” Dedi…

“Yolculuk boyunca sizi üzenler, kızdıranlar var ya…  İşte bunlar onlardan daha tehlikelidir.”

Büyükçe bir lahitin mermerlerine dizildik hep birlikte. O devam etti;

“İçki içtiği halde, sarhoşluğun keyfini çıkarmak yerine ayık kalmak için kendini kasanlar gibi..”

Çok yorulmuşum… Çizmelerimi çıkardım, ayaklarımı suya soktum… Ölgün akan derenin kıyısına uzandım sırtüstü. Çocuklar gece vakti bu tekinsiz yerde birdenbire karşımıza çıkan yaşlı adamı merakla dinliyorlardı.

“Derya içinde yüzerken susuz kalırlar da, suya ıslanmayı anlatırlar…

Denizin kuruluğundan, gökyüzünün darlığından şikayetçidirler.”

Çocuklarımın kafası karıştı… Yardım isteyen gözlerle bana doğru baktılar.

Hafifçe gözlerimi kısarak “dinleyin” anlamında belli belirsiz başımı salladım. O, bir taraftan kırmızı gül yapraklarını ufalayıp toprağın üzerine serpiştiriyor, bir taraftan bizimle ilgisizmiş gibi görünerek söylenmeye devam ediyordu. Benden yana döndü;

“Beni yorma oğul” dedi… “Sen bunları çocuklara şarkılarla anlatıyorsun.”

“Anlat ” dedim. “Ben bu konuya bu şekilde hiç değinmedim.”

Uysalca başını salladı. Daha uzakta bir mezarı düzenlemeye girişti;

“Biraz daha sadeleştireyim o zaman. Aşk büyüktür, sonsuzdur… Değil mi çocuklar?”

Çocuklarım hep bir ağızdan “eveet” dediler. “Öyledir.”

“Daha önce tanrıdan söz etti size İlhan… ‘aşk tanrıdır’ dedi, hatırlayın.

Tanrı sizden daha başka bir yücelik değil.

Kainat, tanrı, Aşk…

Ruhunuzla / Ruhunuzda hissettiğiniz yücelik ve güzellik sizsiniz…

Aşkın çözülmesi gereken bir gizemi, size göreliği olan belirli bir davranış biçimi yoktur.

Sayısız imitasyon duygu içinde, tüm kainatları kaplayan yalnızca bir tanesi gerçek…

Taçlandırmaya değer bulduğu anda aşk sizi kendine dönüştürür.

O’nunla çırılçıplak bütünleştiğinizde,  içinizde ve dışınızda aşka dair hiçbir serzeniş kalmaz.

Hüzünleriniz aşka değil, size aittir, aşk sizsiniz…

Ve ruh aynalarınızda çırılçıplak görünemiyorsanız kendinize, o siz değilsiniz.

İşte buradaki yaşayan ölüler, kendilerinin dışında, ulaşılmaz bir yücelik belleyip aşkı…

O’nun ruhuna karışmak yerine, sesin nereden geldiğini anlamak için radyoyu parçalayan çocuklar gibi, ömürlerini aşkın gizemlerini anlamaya çalışmakla geçirenler…

Aşk içindeki araştırma gezilerine(!) daha da bihaber birilerini ortak ederler genellikle.

Başa çıkamadıklarında kendilerince bir bahar peydahlayıp, aynada göremedikleri aşk özlerinden uzaklaşırlar.

Aşk Cerrahlarıdır onlar…”

 

Lara benden yana baktı usulca. Çilli yanakları al al olmuştu. Dudaklarını kıpırdatmadan Ve Ötesi’nin son notalarını mırıldandı gülümseyerek; “Bir şey anlamadım.”

“İlhan size sonra anlatır.” Dedi adam… “Konu uzun. Adını da koyalım da gidin yolunuza.

Aşkın deryalarına karışamama hastalığıdır bu. ’51. Bölge Sendromu.’

Herkes aşkını gerçek ve en yüce bellediğinden, çok duyulmamıştır. Semptomları belirsizdir ve farkına geç varılır. Ama literatürde önemli bir yer tutar ve erken teşhis konulamazsa, hassas ruhlar için ölümcüldür.

’51. Bölge Sendromu, aşkın doğasının bütün beklentilerini koşulsuz yerine getirme ön koşulunu kendilerini perdeleyerek es geçen... Buna karşılık 51. Bölgeye düşmüş bir uzaylıyı kesip biçer gibi, aşkın gizemli alemlerini yaşamadan incelemeye alan gönülsüzlerin hastalığıdır.

O kadar ulaşılmaz ve kendilerinden kopuk bir olgu olarak kabul ederler ki aşkı…

Çağrısına kulak verip yaşamak yerine,  aşkın gizemlerini didiklemeyi tercih ederler.

Platonik duygulanımları gerçek hayatta sonsuz aşk çağlayanları olarak başlarına dökülmeye başladığında, soyunup çırılçıplak yıkanmak yerine, o an tesadüfen yanlarında bulunan ve o tanrısal uğultuyu hiç duymayanlarla, hatta hayat arkadaşlarıyla bile şaşırtıcı aşk masallarını paylaşabilirler.”

 

Miel ve Rafael el ele yürümeye başladılar…

Zada yanıma geldi…

“İyisi mi sen bize şarkı söyle” dedi gülerek.

“Gitarı verin” dedim.

“Ya da sen çal Serafiel… Mi minör.”

Uzaklardan su sesleri geliyordu.

Bir baykuş öttü…

Yaşlı adam çoktan gitmişti.

 

Işık ve sevgiyle…

 

İlhan İREM

(03 Mart 2015)

 

 

* * *

derki Nostalji-1

derki Nostalji-1

irem İrem sayısı

derki Nostalji-2

derki Nostalji-2

İlhan irem sayısı

derki Nostalji-3

derki Nostalji-3

İlhan irem sayısı

Image

Arzu KOLOĞLU

1978 yılında Niğde’de memur bir aile...

Image

Aynur GÖRMÜŞ

“Aynur Görmüş” Kimdir? 17 Şubat...

Image

Aynur KULAK

2005 yılında Günlerden Bir Gün romanı ile ede...

Image

Ayşegül EKŞİOĞLU

İstanbul’da doğdum, Pertevn...

Image

Burak KETENCİ

1976 yılında İstanbul’da doğdu. Y...

Image

Gülhan MERİÇ

1975 yılı Düzce doğumludur. Anadolu üniver...

Image

Hasan Ünal TEKAĞAÇ

1974 yılında doğdu. Amasya Merzifonludur....

Image

İbrahim KORKMAZ

1986 yılı Bulgaristan doğumlu olan İbrahim Ko...

Image

İlkay AKIN

Almanya’da doğdum. İlköğretim 1. sınıfı...

Image

Psk. İlkim ÖZ

İlkim öz, Ankara doğumlu olup Hacettepe ünive...

Image

Mehmet DEĞİRMENCİ

1974 yılında Denizli’de doğdu. İstanbul...

Image

Orçun OĞLAKCIOĞLU

Orçun Oğlakcıoğlu 1974 yılında Denizli’...

Image

Özlem KALKAN ERENUS

1989 yılında İstanbul Lisesi'nden, 1993'te...