“Hadi ansızın çık gel.
Beraber dağıtalım hüzünlerimizi; bir bardak çayın buğusunda…”
Nâzım Hikmet RAN
Masanın ahşap yüzeyine yayılan sarı ışık, masadaki çizgileri belirginleştiriyor. İkinci hamur kağıdından yapılmış bir defter ve mavi bir kalem uyum içinde bekliyor. Hemen yanında duran bir bardak çayın buğusuna kilitlenen gözlerimi o buğudan alamıyorum. Havaya karışıp yok olan bir buğunun içinde dönüp duruyorum sanki. Bir ses; gelip yerleşiyor kulağıma, aklımın kuytu köşelerine ulaşıyor, oradan kanıma karışıp bedenimin yarattığı mutluluğa dönüşüyor. Bu sesi biliyorum, biliyorum da kimi zaman bulamıyorum.
“Güzel olan nerde olsa sevilir” yazıyorum boş bir sayfanın sol üst köşesine.
Bu ses, ne zaman gelip yerleşse yüreğimin kıvrımlarına kalemim dile geliyor..
Hani kavak ağacına rastladığımda Metin Altıok’un ;
“Bedenim üşür, yüreğim sızlar.
Ah kavaklar, kavaklar…
Beni hoyrat bir makasla
Eski bir fotoğraftan oydular…”
Sözlerini anımsadığım gibi ya da bir çınar ağacı gördüğümde Turgut Uyar’ın;
“aslan ağzındadır saadetimiz
yağmurlar yağar, günler batar, geceler gelir
bir bitmez türkü başlar dışımızdan.
bir çınar altıdır oturduğun yer…”
Sözlerini sesli söylemek gibi bir his uyanıyor an’ımda…
Bir sesin bir kaleme hükmettiği zamanın içinde milyonlarca kelimeyle selamlaşıyor aklım. Ruhumda bahar çiçekleri dans ediyor.
Çay hala sıcak; çaydan bir yudum, çayın buğusundan bin yudum alıyorum:
“Bu derdin dermanı yok mu cananım?” cümlesi yazılıyor deftere. Yazılıyor diyorum çünkü kalemimin hâkimiyeti bana ait değil…
Bu ses, ne zaman gelip yerleşse aklımın kuytularına, Nazım Hikmet Ran’ ın;
“İçimde mis kokulu
kızıl bir gül gibi duruyor zaman.
Ama bugün cumaymış, yarın cumartesiymiş,
çoğum gitmiş de azım kalmış, umurumda değil…”
Sözlerindeki büyüyü keşfeder gibi bir dünya kuruluyor ya da Hasan Hüseyin Korkmazgil’in;
“havada tüy
havada kuş
havada kuş soluğu kokusu
hava leylâk
ve tomurcuk kokuyor…”
Sözlerindeki leylak gibi bir derinliğe kavuşuyor ömrüm. İnanmazsınız; bir sesin yüceliğinde değer kazanıyor her şey. Bir bardak çay ve bir ses, insana yoldaş olabiliyor…
Sesin sustuğu zamanlar da oluyor elbet. O zamanlarda çay soğuk, mevsim yüzünü kışa dönmüş, kalem yazmaz oluyor.
En iyisi mi diyorum, çay içmeli. Ilık bir rüzgar esmeli, sarı bir ışık masaya yayılmalı.
Bu ses, ne zaman gelse yaşadığım an’a,
Yaşar Kemal’in;
“Sen çıkmasaydın karşıma, ben insanlığı unutmuş gitmiştim…”
Sözlerindeki gibi bir hayat var oluyor.
Bir masa, sarı ışık, çay ve çayın buğusu ve ben, oturmuş bir sesin gelişine türkü biriktiriyoruz…
1987 yılında Bolu’da doğdu. Dokuz Eylül üniversitesi Yerel Yönetimler ve Anadolu üniversitesi Kamu Yönetimi, Adalet bölümü mezunudur. Amas...
1978 yılında Niğde’de memur bir aile...
“Aynur Görmüş” Kimdir? 17 Şubat...
2005 yılında Günlerden Bir Gün romanı ile ede...
İstanbul’da doğdum, Pertevn...
1976 yılında İstanbul’da doğdu. Y...
1975 yılı Düzce doğumludur. Anadolu üniver...
1974 yılında doğdu. Amasya Merzifonludur....
1986 yılı Bulgaristan doğumlu olan İbrahim Ko...
Almanya’da doğdum. İlköğretim 1. sınıfı...
İlkim öz, Ankara doğumlu olup Hacettepe ünive...
...
1974 yılında Denizli’de doğdu. İstanbul...
Orçun Oğlakcıoğlu 1974 yılında Denizli’...
1989 yılında İstanbul Lisesi'nden, 1993'te...