Haydi, dostum, gel, seninle baharı konuşalım. İncelmiş bir rüzgârın bir söz gibi gelip geçişini yahut da havada asılı kalışını haydi abartalım yine bir söz gibi boşluğa çakılıp kalışını konuşalım. Sabahın ve elbette ışığın, henüz açmış bir filize konuşundaki zarafeti konuşalım. Sen bakmadığında dostum, orada olmayanı konuşalım. Toprağın tohuma geçiş izni verişini, o resmi olmayan töreni… Açık yeşil bir çimenin yüzündeki çiğ damlası mı yahut yağmur zerresi mi bilemediğin o parıltıyı… Islanan ve ısınan toprağı konuşalım…
Bir film karesiydi, bir çingenenin keman çalmayı terk edişiyle başlayan o çılgın koşuyu, sonra soluk soluğa yere uzanıp içindeki coşkunun emriyle kolunu bacağını sallayışını, sonra yüzüne topraklar atıp tohuma dönüşme isteğini, toprağa dönüşme arzusunu…
Bir başka film karesiydi, bir tepeye çıkan adamın göçmen kuşlara yön verişini görmüştüm. O kolunu nereye sallarsa kuşlar oraya… Büyük bir senfoninin şefiydi sanki. Vivaldi’nin rüzgârın sırtında dolanan hatta ne dolanması dostum, rüzgârları süren notaları gibi…
Botticelli’nin “İlkbahar’ı” gibi bir tabloyu da konuşalım. Portakal ağaçları arasında uzanan kokuyu, Eros’un bağlı gözlerini, attığı oku, Flora’nın eteğindeki çiçekleri ve güzeller güzeli Kharitleri konuşalım.
Haydi yine şiirden söz açalım.
“Bahâr olsun, bahâr olsun da gönlüm
Biraz def’-i melâl etsin, diyordum” diyen Fikret’i ya da Ahmed Arif’in memleketinin dağlarına baharın gelişini duyulan geçmiş zamanla anlatışını konuşalım, o hüznü, tutsak edilişi ama buna rağmen engellenemez bir baharın gelişini konuşalım.
Ama üzgünüm dostum yalnız baharla olmaz. Bunun yanında o insan soyunun en aşağılık yönünü, bakmayınca da orada olan korkunçluğu… Büyütülen nefreti… Kibri… Merhametsizliği de konuşalım.
Bir çiçek gördüm kadın bir askerin miğferi üzerine takılmış, bir çiçek görmüştüm, süngülerin önüne yalnız başına dikilmiş, savaş bir cinayettir, diyordu, duydum. Sahip olma hırsınızdan vaz geçin, siz hiçbir şeyin sahibi değilsiniz, o büyük uyuma o gösterişsiz kamaşmaya o yücelik duygusuna aitsiniz yalnızca diyordu.
Ey insan kardeşim, ait olmanın, silinmenin, vazgeçmenin, görkemli sessizliğin farkına var, diyorlardı. Toprağı, yağmurları ve lacivert gökyüzünü duydum dostum, sen de duydun mu?
1979 yılında Tokat’ta doğdu. İnönü üniversitesi Sosyoloji Bölümünden mezun oldu. Küskün, Göç çağı adlı öykü kitaplarının yanında üçüncü çoğul ad...
1978 yılında Niğde’de memur bir aile...
“Aynur Görmüş” Kimdir? 17 Şubat...
2005 yılında Günlerden Bir Gün romanı ile ede...
İstanbul’da doğdum, Pertevn...
1976 yılında İstanbul’da doğdu. Y...
1975 yılı Düzce doğumludur. Anadolu üniver...
1974 yılında doğdu. Amasya Merzifonludur....
1986 yılı Bulgaristan doğumlu olan İbrahim Ko...
Almanya’da doğdum. İlköğretim 1. sınıfı...
İlkim öz, Ankara doğumlu olup Hacettepe ünive...
...
1974 yılında Denizli’de doğdu. İstanbul...
Orçun Oğlakcıoğlu 1974 yılında Denizli’...
1989 yılında İstanbul Lisesi'nden, 1993'te...