Yaseminler fışkırmış taş duvarların üzerinden,
Yokuşlar, köşebaşları öbek öbek yeşil beyaz,
Uyanıyorsun cümleleri toparlayamadan bir bakıyorsun ki etraf buram buram yasemin. İçinden Arnavutköy’ün taşlı, yokuşlu dar sokaklarından kendini denize vurmak geçiyor. Bu kış bu kadar soğuk geçtiğinden midir yaseminlerin coşması, belki de hep öyleydi kim bilir biz fark etmemiş olabilir miyiz?
Bazen bir şey olur. Her zaman alelade gelen bazı anların, eşyaların, görüntülerin ne kadar kıymetli olduğunu fark ediveririz. Çağrışımlar… Bir renk, bir ses, bir koku, bir dokunuş. Bakışımızı, hislerimizi, varlığımızı etkileyen bu temel hislerden biri hayatımızdan çıksa anlar ne kadar eksik kalır, hafızada yer eden anılar da bir o kadar yarım. Her şeyden önce sarılmanın dahi ne kadar insana özgü bir ihtiyaç olduğunu öğretmedi mi geçirdiğimiz pandemi günleri, iki bitmeyecekmiş gibi gelen upuzun sene. Bu gibi dönemleri hatırlasak daha doğrusu unutmasak hayatın kıymetini daha çok bilebiliriz.
Ömrü hayatınızda sizi alıp başka bir zaman dilimine götüren çağrışımları hatırlayın, neler kalmış kalbinizde, ruhunuzda, acı tatlı ne çok duygu değil mi?
Eskiden, asırlar kadar uzun gelen geçmiş yıllardan birinde bir otobüs yolculuğu anısı canlanıyor gözlerimin önünde. Artık bitsin dediğim, dersler, sunumlar, jüri karşısında ter döktüğüm, projeme sahip çıkmaya çalıştığım okul zamanları.
Bir öğrencinin ne gibi dertleri olursa hepsinden bir parça, belki biraz daha kırılgan, belki biraz daha hayattan bihaber ama bir o kadar da umutlu, iyimser. O zamanlar insana güvenmek sabrımızı zorlayan bir duygu değildi zannımca. Beşiktaş’tan bindiğim otobüs kıyı boyunca İstanbul’a eşlik ederken, kâh denize, kâh sahil boyunca sıralanmış evlere bakarak hayallere dalan ben zamanın nasıl geçtiğini anlamazdım. Bahar dönemi dersleri belki bundan sebep daha kalıcı olmuştur hafızamda. İstanbul’un en güzel sahili, Rumeli Hisarı’nın görkemi, tarihi evlerin bak burada yaşanmışlıklar var diye seslenen dokusu, yaseminler ve tabii ki İstanbul’un olmazsa olmazlarından erguvanları. Bazı derslerimizi Sarıyer Bahçeköy Orman Fakültesinde alıyoruz, Taşkışla’nın heybetli, soğuk ama bir o kadar da çekici, güçlü varlığından sonra Orman Fakültesi bana sıcacık bir köy yaşantısını çağrıştırıyor, yine de o dönemler final zamanları ve başımı çevirip bakamayacak derecede uykusuz, okul yolundayım.
Oturduğum koltuğun çaprazında küçük bir kız çocuğu hatırlıyorum otobüste, en çok gözlerini, bir de o ipeksi uzun saçlarını. Minik beni izliyor, ara sıra birbirimize kaçamak bakışlar atıyoruz. Hani dudak kıvrımlarım biraz daha yukarı kıvrılsa soluğu yanımda alacak. Beklediğini yaptım, bir nefeste geldi yanıma. Şimdi olsa önce anneye bakar en azından bir onay almak için gözlerimle sorardım, demek o zamanlar anne düşüncelerinden bihabermişim, çok da aklıma gelmemiş.
Sorular soruyor bana, bıcır bıcır konuşuyor. Ne ki benden bir yanıt gelince yüzünde güller açıyor. Neden sonra aklına gelmişti, benim kim olduğumu merak etti haliyle.
“Senin adın ne?” deyiverdi,
İşte bahsettiğim alelade bir an ve yıllar içinde bende çağrışımlar yaratacak tohumu atılmış o anda. Önemsemeden bu ve buna benzer sorularla karşılaşmışımdır yaşamım boyunca yüzlerce kez ve üzerinden yıllar geçmiş, unutmuş gitmişimdir.
“Senin adın ne?” deyince haliyle biraz toparlanıp ona doğru eğildim
“Adımı mı merek ettin?”
Başıyla evet anlamında bir işaret yaptı.
Ben de sessizce “Ayşegül” dedim.
Eskiden Japon çizgi filmlerinde izlediğimiz karakterler gibi, örneğin Şeker Kız Candy, gözlerini açtığını rahatlıkla söyleyebilirim. Bir mutlu oldu ki anlatamam.
“Ayşegül mü?”
“Evet, Ayşegül,” bekledim
Biraz daha yaklaştı kollarını kavuşturdu, gözlerini daha da açarak
“Ayşegül… Sen kitaptan mı çıktın?”
Olay buydu, bir an anlamadım. Hafızam çağrışımları bir yapbozun parçaları gibi hızla bir araya getirdi. O muhteşem çizimlerle, pastel renklerle çocukluğumuzu süsleyen Ayşegül Kitapları, tabii ya Ayşegül Resim Yapmayı Öğreniyor, Ayşegül Bale Dersinde, Ayşegül Gizemli Komşu…
Gülümsedim gözlerindeki samimiyet, gerçekten benden bir yanıt bekliyor oluşu bana inanılmaz gelmişti.
Bilmem… Belki de öyledir, belki de kitaptan çıkmışımdır.
Annesinin yanına gittiğini ve ona hararetle bir şeyler anlattığını hatırlıyorum. Muhtemelen hangi kitabın kahramanı olduğumu tartışıyordu, belki de “Ayşegül Küçük Arkadaşıyla” diye bir ad uydurmuştu kim bilir.
Hafızanızı yoklayın biraz, o elekten hangi anılar dökülecek bir bakın bakalım, o raporlar, o mecburiyetler, o telefonlar, alışverişler bekleyebilir, bir oyun gibi düşünün misal ders arası… İnsana iyi gelen şeyler ertelemeye gelmez.
İstanbul’da doğdum, Pertevniyal Lisesi, Mimar Sinan üniversitesi ve ardından İTü, eğitim hayatıma yön verdi. Uzun yıllardan beri İn...
1978 yılında Niğde’de memur bir aile...
“Aynur Görmüş” Kimdir? 17 Şubat...
2005 yılında Günlerden Bir Gün romanı ile ede...
İstanbul’da doğdum, Pertevn...
1976 yılında İstanbul’da doğdu. Y...
1975 yılı Düzce doğumludur. Anadolu üniver...
1974 yılında doğdu. Amasya Merzifonludur....
1986 yılı Bulgaristan doğumlu olan İbrahim Ko...
Almanya’da doğdum. İlköğretim 1. sınıfı...
İlkim öz, Ankara doğumlu olup Hacettepe ünive...
...
1974 yılında Denizli’de doğdu. İstanbul...
Orçun Oğlakcıoğlu 1974 yılında Denizli’...
1989 yılında İstanbul Lisesi'nden, 1993'te...