“Defterimin sayfaları bir an uçuşuyor, aralanıyorlar -güçlü esintim karşısında.
Bir ağırlık yerleştiriyorum üstüne, sayfalar yorulmasın.”
Enis Batur “Başka Yollar” s: 20
Enis Batur’un Türk yazınına verdiği emeği, açtığı ufku sadece ömrünü adamak deyimiyle tanımlayabiliyorum. İlk gençlik yıllarından başlayarak hayatı boyunca ne yaparsa yapsın, nereye giderse gitsin mürekkeple kelimeleri yoldaşı olmuş. Bir yazar bir yaşama en fazla kaç eser bırakabilir sorusu ucu açık bir sorudur. Bunu öğrenmek için biyografisinden yola çıkmak bir seçenektir. Peki ya yazılı olmayan yanı, bunu nasıl değerlendireceğiz? Fikirleri, deneyimleri, söyleşileri, yaptığı programlar hepsini kucaklayan hayaller, esinlendiği kavramlar bize ulaşır bir biçimde. Bunlar da yazarın okurlarına bıraktığı eserler değil midir? O vakit yazarın yanında yürümeye başladığımızı söyleyebilirim. Karşılaştığımız her keşif bir tuğla ekler bu bağa. Özetle bağ kurmak ve bu bağı beslemekle ilgili bir döngü bizi de dönüştürmeye başlar.
İlk yorumumdan yola çıkalım o halde, Enis Batur’un yaşam öyküsü ve eserlerine dair anlatım tabii ki bir kitaba sığmaz; bununla birlikte birkaç cümlede bahsetme çabası imkânsızı konuşmak kanımca. Belki yapmaya çalıştığım sadece okura bir kapı aralamak. Bir keşifse bu ya da hatırlamaksa eğer, ben de bir taş koyabilir, haydi buradan devam et diyebilirim; bundan sebep sade ve sahici bir bilgilendirmenin ardından asıl söylemek istediğime geçeceğim.
İlk yazısını 18, ilk kitaplarını 21 yaşındayken yazar Enis Batur. Yazar, şair, yayımcı kimlikleriyle ulaşır okuyucularına. Ortaokul ve lisenin bir kısmını okuduğu Saint Joseph onun hayatında kalıcı etkiler yaratır. Dostlukları, öğretmenleriyle iletişimi, yazı ve okuma sevdasının tohumlarını serper benliğine. Üniversite eğitimi Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nden Paris’e taşır onu. Yazı, Oluşum, MEB, Tan dergileri daha ileriki yıllarda Çağdaş Kent, Şehir dergilerini çıkarır. Ansiklopediler hazırlar, Yayınevlerinin Genel Yayın Yönetmenliğini yapar. Özellikle Yapı Kredi Yayınları’nı alanında öncü hale getirir. Birçok yabancı eseri Türkçe’ye kazandırır. Gergedan, Sanat Dünyamız, Kitap-lık, Cogito gibi dergilerin hazırlanmasında görev alır. Yurtdışındaki dergilerde yazılarının yayımlanması, televizyon programlarını atlamamak gerekir.
Galatasaray Üniversitesi’nde ders vermesi hayatı hakkında bir nebze de olsa bilgi verir bize. Edebiyatta aklımıza gelen her başlıkta çok kıymetli eserleri olduğunu söylemek yerinde bir tanımlama olur. Bir ömre sığan yazma uğraşı, karşısındaki okura da bir ömür yetecek kocaman bir kitaplık bırakmış diyebilirim. Türkçe, İngilizce, Fransızca, İspanyolca, İtalyanca, Hollandaca, Farsça dillerinde ulaşılabiliyor yazarımıza. Eserlerini şiir, deneme, roman, ansiklopedi, antoloji ve daha başka başlıklarda yazın hayatına kazandırmış. (*)
Şimdi kapıyı biraz aralayalım ve asıl soruya geçelim. “Peki ya yazılı olmayan yanı, bunu nasıl değerlendireceğiz?” demiştim. Okur, bir yazarın eserini okurken başka neler olur? Kelimelerin zihnine, ruhuna, algısına serpiştirdiği tohumlardan ötesi de var. Bu konuyu Yazarın “Başka Yollar “adlı kitabını örnekleyerek irdeleyelim:
Enis Batur/ Başka Yollar kitabını bitirdiğimde bende zor tanımlayabileceğim bir duygu yoğunluğu kaldı. Serin yazların yağmurlu akşamüstleri olurdu. Bahçede yağmurla koyu yeşile dönen yapraklar, o yapraklardan toprağa süzülen damlalar ve keskinleşen renkler huzurlu ama bir o kadar da düşüncelere dalmış anlar doğururdu. İç konuşmaları, sorular, cevaplar, inişler çıkışlar, sarıp sarmalayıp çekmeceye kaldırılanlar, tortular, arınmalar, hüzünler… İçinden yükselen incecik ağlama isteği, öte yandan yine kendini teselli eden kendin, hepsi bir arada kıymetli, sana ait, özü görmeni sağlayan yansımalar. Enis Batur kitabında okurunu o denli kendinden bilmiş, yanında hissetmiş ki demek bize de onun “yanında yürümek” güzelliğini yaşatmış kendi doğalında. Kitap hayatından keskin kesitler sunarken, derin kesiklere dokunurken tam da o acı hissini birlikte yaşatıyor. Duyumsuyor insan, asıl muhteşem yanlarından biri de bu zannımca. İçinde biriktirdiği, kalbini ağırlaştıran, yükünü taşıyamadığı ama bir o kadar da sahip çıktığını hissettiğimiz anlar. Kalbini açmış bize, en yalın, masum, doğal haliyle kırılmaları, kırılganlıkları sermiş önümüze.
Başka Yolları ilk sayfasından son sayfasına kadar Enis Batur’un hayatındaki ayak izlerini, çocuk halini, ilk gençlik sancılarını, isyankârlığını, sevdikleriyle nasıl köklü ilişkiler kurduğunu, onları yeniden bulmak için ne büyük çabalar harcadığını, ailesine serin duruşunu ancak bir o kadar da yanlarında olduğunu açıkça görebiliyoruz. Değişik ülkeler, farklı diller ve kültürlerde kendi kelimeleriyle saygın bir yer edinmiş ve okunan bir yazar olmuş. “Başka Yollar “öncelikle bana bunları yansıttı. Enis Batur’un kendine has dünyasından bir kesit gösterdi diyelim. Başka neler mi bıraktı belleğimde? Hangi tatlar, hangi kokular, hisler, motivasyonlar, kendinden bir parça bulmalar diyelim isterseniz.
Hayata, sanata, edebiyata, kültüre dair de sağlam bir kaynak aslında. Satır aralarında anlattığı öyle cümleler, yazarlar, şarkılar, sanatçılar, yerler var ki bir şair mi, ben de araştırayım, bir klasik müzik eseri mi ben de bulayım hatta o sayfaları okurken ben de dinleyebilirim dediğim oldu ve böyle okudum kitabı.
Reims ve Chartres Katedralleri’nin zeminlerindeki dev labirentlerinden bahsediyor. Ardından yazı labirentine getiriyor konuyu ve bize kitaplığının labirentinde özel bir yeri olan “Labirentler Kitabı” hakkında bilgi veriyor. Duvar resimlerine, bulmacanın karmaşık tarihine, Kuran’dan, Dostoyevski’den Borges’den cümlelere sürüklüyor bizi.
Karasağan adında bir kuşla tanıştırdı beni, kuşlardan bir kuş dese de o bir uzun paragrafta; büyük ağır kanatlı, kısa bacaklı, minik ayaklı bir “büyük” göçmenmiş. Kırlangıçla karıştırılırmış, kilometrelerce mesafe katedebilir, uçarken uyur ve avlanabilirmiş. Avcılar rahatsız etmezse her yıl kente yakın bir noktaya dönüyormuş. Böyle anlatıyor satırlarında Yazar.
Calaude Darreye(Frere Calude), Enis Batur’un Saint-Joseph’deki öğretmeni, hayat rehberi. Sevgisi, saygısı, yıllar sonra başka yollarda, ülkelerde onu yeniden görmek için uğraşması ve hayatına kazandırdıkları hepsi muazzam. Bununla birlikte öğrencisine dokunan bir öğretmenin ona hangi yolları açtığıyla ilgili inanılmaz bir örnek. Frere Calude ona ne tür kitaplar okuduğunu sorar. Anlamlı bir yanıt alamayınca eline bir kitap listesi tutuşturur, “Okul kütüphanesinin öğrenci işlerinden sorumlu öğrencisi beni gördüğünde hafif tırsmıştı. Sert, kavgacı davranışları ile hem okul yönetimini hem de efendi öğrencileri tedirgin eden bu adamın kütüphaneye ilk adım atışıydı, bir terslik çıkmayacağını umarak uzattığım kâğıdı aldı ve kaşlarını kaldırarak hayrola dedi. Bir ödev mi söz konusu? Saint Exupery’nin Gece Uçuşu, Bernanos’un Bir Köy Papazının Günlüğü’nü, Flaubert’in Gönül Eğitimi’ni, Poe’nun Olağanüstü Öyküleri’ni raflarından çıkardı.” Sanırım yetişkinlerin gençleri kazanmak için kulağına küpe olması gereken bir örnek.
Eylüle Doğru bölümüne geldiğimde ilk sayfalarda şu cümle vuruyor beni: “Ben çocukluğumu hatırlamıyorum, onu hiçbir zaman unutmaya yanaşmadım çünkü.” Babasının rahatsızlığı nedeniyle Oğlu Sarp’la yola çıkıyorlar ve müzikler giriyor kitaba.
Müzik, okurun ufkunu açan müzikler; Bach’ın Sonate per il Cembalo’su, Mozart K314, Goldberg Çeşitlemeleri, Franciscus Biber’in 15 Sonaten über dieMysterien des Rosenkranzes für Violine+Basso Continuo, Sainte- Colombe Fils ve daha nice detaylar devamını okurlarına bırakıyorum.
Enis Batur’un “Başka Yollar” adlı eseri bir süredir anlarıma eşlik ediyor. Bana özlemini duyduğum, aradığım –içine sinme- duygusunu yeniden yaşatıyor. Kelimeleri bir araya getirişi, insan mürekkebi böyle kullanıyorsa bir sonrası nasıl olur deyişi bana bugünlerde ne iyi geliyor. Çocukluk hüzünleri, içe atılmış yaşanmışlıklar, tadında bir yalnızlık hissi, insanı büyüten, olgunlaştıran bir o kadar da mahzun kılan bir durummuş.
Diyeceğim o ki, bir yazarı okuduğumuzda zihin, ruh, duygu benliğimizde bir daha önceki halimize dönmeyeceğimizi bildiğimiz bir geçiş olur. Bir eşiktir o ki o eşiği geçtiğimizi tane tane hissederiz. Varlığımıza, bakışımıza, kelimelerimize her zerresi sinen bir birikim kazanırız. Enis Batur okumak ve anlamaya çabalamak kalemiyle barışık olan her yazarın ve yazar adayının kitaplığında ona dair bir köşe ayırmasını faydalı kılar.
“Dağların şiirlere en çok yalnızlıkları benzer.
İkisinin de tutkunu olmak için iyice yakınına sokulmak,
tehlikelerini göze almak gerekir.”
Enis Batur Başka Yollar s:197
(*)Wikipedia