Bölüm-1
Sanatın ve sanatçının yaşamla ilişkisi ne boyuttadır?
Sanat, bireylerin ve toplumların yaşamlarında birçok alanda farklı etkiler yaratır, sadece sosyalleşme aktivitesi olarak düşünülemez, aynı zamanda çok önemli bir iletişim aracıdır ve duyguların dışavurumu ile ortaya bir eser çıkarılmasıdır.
İnsanın yaşantısı ile bütünleşmesinde, yaşama anlam bulmasında, toplumsal değerlerin ve ideallerin belirlenmesinde ve hayata geçirilmesinde, hayal gücünün geliştirilmesinde ve kendini duygu, düşünce ve değerler bakımından ifade etmede önemli bir yer tutar. Aynı zamanda insanın gerçekliğinde, yani şimdi ’de yaşamasına büyük katkı sağlar, günlük hayatın stresinden ruhu arındırır, besler ve birçok alanda yaratıcılığın farkındalığına dair ilham verir. Sanatı üreten ya da takip eden insanların hayal gücünün gelişiminde ve kendini duygu, düşünce ve değerler bakımından ifade edebilmesinde de önemli bir yer tutar.
Sanatın yaşama katkısını sadece bireysellikle değerlendirmemek gerekir. Sanat toplumların ve kültürlerin devamını, gelişimini etkilemede çok önemli bir rol oynar. Kısacası toplumun bir parçasıdır.
Hem sanat toplumsal davranışları, eylemleri, birlik bilincini etkilerken, aynı zamanda toplumların hareketleri de sanatı büyük yönde etkileyendir. İnsanları birleştirmede, verilmek istenen bir takım mesajların sanatın dalları aracılığıyla kitlelere ulaştırmasında da çok büyük etkisi vardır.
Bireysel olarak üretilen eserlerin, büyük kitlelere ve toplumlara ulaşmasını sağlamakta önemli bir iletişim aracıdır. Ayrıca bireylerin içinde bulunduğu topluma, kültüre, coğrafyaya aidiyet duyması açısından da yaşamlarımızdaki rolü çok önemlidir.
Sanatın insan yaşamına en önemli katkılarından biri de düşüncelerimizi, davranışımızı, kimliğimizi oluşturmamıza destek olurken, kendimizi tanımamıza, bulmamıza dair de bizi güçlendirmesidir. Empati duygularımızı geliştirir. Birbirimizi yüceltmeye, yaşamdaki duruşumuzu belirlememize, doğaya, insana, hayvana dair güzel duygular beslememize ve doğadaki tüm ilham verici canlılara da sevgi ve saygı duymamıza da imkân sağlar. Mucize dünyamıza bakış açımızı geliştirir ve farkındalığımızı arttırır. Yaşadığımız toplumlarda çoğunluğun oluşturduğu anlaşmaların, bir takım toplumsal değerlerin dışında kalan davranış ve düşüncelere dair de esneklikle ve anlayışla bakabilmenin gelişimine de büyük hizmet eder. Çoğunlukların belirlediği bir takım normal-anormal, doğru-yanlış, güzel-çirkin kavramlarına bakış açımızda esnekliğe imkan sağlar.
Sanat, sanatı üretenlerde de takip edenlerde de hem hayranlık duygusu uyandırmalı hem de onlara haz vermelidir.
Toplumun çoğunluğu tarafından sanatçı diğer insanlardan hep ayrıştırılır, marjinal oldukları yorumlanır. Çünkü sanatçı olmak çoğu zaman iddialı olmayı, farklı düşünmeyi, çoğunluğun söyleyemediği, yapamadığını yapma cesareti göstermeyi gerektirebilir. Üretimin ilk zamanlarında, eserlere yapılan eleştiriler sonucunda sanatı icra eden kendine dair yetersizlikler hissedebilir, beğenilmeyeceğine dair korku da duyabilir. Elbette başlangıçta birilerini taklit edip, kopyalayabilir bile. Bu, tecrübe edinip kendi tarzını oturtana kadar da normaldir. Her durumda insan önce doğayı taklit eder, sonra kendi özgünlüğünden birçok şey katar ve bir süre sonra kendi üslubunu bulacaktır. Yetenek de kalıcı olmak da özgün üsluptadır işte. Ve olmazsa olmaz olan en önemli şey yaratanın duygusudur.
Üretilen eserde başkaları bir anlam bulamayabilir, beğenmeyebilirler bile. Önemli olan yaratılan eserden önce yaratıcının tatmin olmasıdır. Eserinde kendi hikayesini yazdığında o zaten özgün olacaktır. Sınırlar koymadan, başkasına kabul ettirme duygusundan arınarak üretmelidir eserini sanatçı. Ortaya çıkan şeylerde herkes aynı anlamı bulamayabilir, bazen hiçbir anlam da bulamayabilir. Hikâye de, düş de ilham da üreticisinindir, herkesin sevmesi zaten mümkün değildir. Önemli olan, eseri var edenin tutku duyduğu üretimi yapmasındaki samimiyeti ve sonucundan tatmin olmasıdır. Kimse sanatın bir ucundan tutmak için en iyi olmak durumunda değildir ama sürekli pratik edip denemiş olmak bile bireyi iyiye götürecektir.
İnsan sanata gönül verdiğinde eleştirileri de dikkate almalıdır, keza sanat ve eleştiri birbirinden ayrı görülemez. Gardını almadan ama her gelen yorumu da illaki kabul etmek zorunluluğu olmadan, eleştirilere cevaben “bu söylenenleri düşüneceğim” diyebilir. Doğruluğuna inanmasanız bile, haklılık payı da her zaman olabilir düşüncesi sizi o an için tersini ispat etmeye de motive edebilir ve ve her eleştirinin aslında gelişime katkı sağlayacağı kesindir. Eleştiri yapıcı olmasa bile eleştiriyi dinleme biçiminiz yapıcı olabilir. Bu üreticinin bakış açısını zenginleştirir.
Sanata dair eserler üretebilenlere toplumsal anlaşmalar sonucunda ‘sanatçı’ denmiştir ama bu unvanı genelde insan kendine vermez, takdir edenlerden doğal olarak gelir, bir sanat eseri üreticisi olabilmeye gönül verdiğinde insan doğal olarak da sanatçı olma yoluna da girmiş olur ama elbette sadece hobi olarak da ilgilenebilir üretimiyle ve bu unvanlardan bağımsız eserinin sonucuyla değil eseri üretmenin tutkusunda iddialı olabilir.
Sanatçı yaratacağı eserin özünü, ilhamını; kendi değerlerinden, düşlerinden, kısacası kendi gördüğü dünya gerçekliğinden alacağından dolayı ortaya çıkacak eser de aslında onun iç dünyasını yansıtacaktır. Çoğu zaman da sanatın çeşitliliği ve yöntemleri aracılığıyla, dışa vuramadığı duygularının açığa çıkmasına da yardımcı olur ki bu konu ‘sanatla terapi’ alanında oldukça derinlemesine inceleniyor.
Sonuç olarak sanatın hemen tüm dallarında ilham kaynağı doğa ve doğada var olanlar olduğuna göre; eserini yoktan var etmeden ya da bire bir taklit etmeden, olanı sadece kendi zihninin tasarımıyla, el becerisiyle, kendi anlamlı imgeleriyle, renkleriyle, sözcükleriyle ve de en önemlisi gücünü kendi gerçeklik penceresinden ve düşlerinden alarak, üretimini seçtiği o sanat dalına aktarma biçimiyle yorumlayabilir. O zaman sonuç da sanatçının kendine özgü bir eseri barındıracaktır. Sanatı üreten, ne kadar birebir taklit yapmış olsa dahi var olan imgeyi, sembolü, rengi, biçimi, dokuyu kendi dünyasıyla yorumlayarak bir fark da mutlaka yaratacaktır.
Sanatı üreten kişi eserini ortaya koyarken, doğanın dışında da kendi dünyasından, toplumsal olaylardan, yaşadığı veya düşlediği hayata dair tutkularından da esinlenebilir. Sanatçının ruh durumuna da bağlı olarak eserin üretim aşaması, içinde yaşanılan coğrafyadan, kültürden, siyasal koşullardan da mutlaka nasibini alır.
En büyük katkı olarak da sanat insana her alanda sanatçı gibi yaşamanın ne demek olduğuna dair önemli fikirler verir. Örneğin insan özenli, nezaketli, yaratıcı ve her daim yeni fikirler üretme konusuna açık, cesur, esnek, özgür ve kendini gerçekleştirebilen bir birey olarak yasabildiğinde, yaşamını da bu bakış açısı ile sanata çevirebilir.
İşte sanat varlığı ile herkese, çok fazla alanda ilham, huzur, coşku, özendirme ve yaratma enerjisi verendir.
Sanatın ister üreticisi olun ister izleyicisi, takip edeni, eleştireni, ama her daim bir sanatçı özeniyle yaşamınızı da sanata çevirmeniz dileğiyle
Sağlıcakla
Aynur Görmüş
PS: Fotoğraflar, Saküder Derneğinin kuruluşunun 17.yılında düzenlemiş olduğu 30 Ağustos Zafer Bayramının 100. yılı anısına, 2 Eylül 2022 de, Dolmabahçe Sarayı, Saray Koleksiyonları Resim Müzesinde, Uluslararası İstanbul Sanat Buluşması Resim Sergisi Açılışına aittir.
Devamı; Bölüm-2 "Sanatlı Bir Yaşama Doğru"- Kasım sayısında