Aşınma

 

 

Bugünün dünyasında insanın varlığının anlamını giderek daraltması, sadece kendiliğine, bencilliği ile hep kendi ihtiyaçlarını referans alan bir yaklaşıma indirgemesi, doğadaki diğer canlıları yok sayması veya evrende varolan her şeyin kendi hizmetine geldiği yanılsamasına düşmesi, en önemlisi de eğitimli ya da eğitimsiz fark etmeksizin bütün insanlığın da buna dair gösterdiği kabulleniş ile toplumsal değerlerimizde ve karakterlerimizdeki aşınmaları hiç sorgulamadan kabule geçmiş ve yaşama da bu şekilde devam etmenin normalleşmiş olması üzerine biraz düşünmek gerektiğine dair ihtiyacımızın hergün arttığını gözlemliyorum.

İnsanlığın robotlaştırılması, tektipleştirilmesi, sistemin bize dayattıklarıyla her bir bireyden topluma doğru marjinal ya da azınlık görünmemek için samimiyetsiz bir çabaya girmesi ile insani değerlerden ödün verilerek, kabul görememe endişesi yüzünden çoğunluk olana uyma telaşı içinde hiç bir şeyi, hatta en önemlisi kendi varoluş nedenini sorgulamaz bir hale gelişi ile de karakterlerimizdeki bu aşınmalar gittikçe de büyüyor gibi.

İşte doğduğumuz günden itibaren böyle yavaş yavaş başlıyor karakterimizdeki aşınmalarımız; öğrendiklerimizle, koşullandırıldıklarımızla, bize doğru diye inandırılmaya çalışılanlarla insanın önce hayal dünyası aşınmaya başlıyor, merak ve araştırma duygusu bastırılıyor, zamanla da yok oluyor. Sonra düşlerimiz sınanıyor; neyi nasıl becerebileceğimize başkaları kararlar veriyor. Böylelikle kendimize ve kurduğumuz düşlerimize dair inançsızlaşıyor ve teslim oluyoruz dış dünyaya. Bizim yapmak istediklerimiz değil de bizimle ilgili başka fikirler belirliyor kim olacağımızı da.

Çünkü bir çok inanç tohumları zihnimize çocukluktan itibaren ekilmeye başlanıyor ve yetişkinliğimize, karakterimize, seçimlerimize yansıyor, deneyimlerimiz olarak da sonuç buluyor, yüzünü gösteriyor nelere inandırıldığımız ve düşünce biçimlerimiz.  

İnsan, doğduğu andan itibaren aslında biliyor ki, tüm canlıların yaşamının bilmediğimiz bir anda bir sonu var. Bir gün biteceğini bile bile de akli olarak sağlığımızı koruyarak ve hayata kendimizce “büyük anlamlar” bularak da yaşamak zorundayız. Aslında en büyük travma bu değil mi? Bu süreçte yaşamımıza eşlik edenler, bize kendi öğrendiği değerlerini, doğrularını sınırlandırmalarla önümüze koyuyor ve bunu da çoğu zaman elbette iyi niyetlerle yaparak ve sen buna göre, bu değerlerle yaşamalısın, doğru budur diyor. Köşeli, sınırları çizilmiş hayatlarımız böyle başlıyor ve gün be gün içinde yaşadığımız  hayatın sınırları daha da daralıyor, bakış açılarımız esnekliğini kaybediyor.

İşte o zaman önüne hazır konulmuş bu “doğruları” o çocuk yaşlarda rahatsızlık duymadan alıp kabul ederek yaşıyor insan, henüz bilinçli seçimler yapacak yaşta olmuyor çünkü. Sonra yetişkin yaşlarına geldiğinde de hala sorgulamadan, o öğrenilmişliklerden yaşamaya devam ederse hayatını, bırakalım özgür düşünebilmeyi, kendini bulmak, ben kimim ve bu dünyaya kim olmaya geldim diyebilmeyi, kim olduğunu, verdiği kararlardan tatmin olup olmadığını, hatta kararları kendisinin verip vermediğini bile fark etmesi imkansızlaşıyor.

İşte bu öğrendikleriyle, zihin bilinçle sorgulayamadığı dönemler olan 7-8 yaşlarına kadar neleri kaydettiyse, nelere inandıysa sonraki gelecek de o kayıtlar üzerinden yaşanır oluyor. Kararlar, tepkiler o inançlara göre verilip ve çoğu farkında bile olmadan, bilinç altından geliyor.

Bilinç altı bizim arşivimizdir, oraya ne ektiysek temelde, neyle doldurduysak, yaşamda gün be gün ektiğimiz bu inançlar üzerinden kararlar alarak yolculuğumuza devam etme eğilimimiz olur.

Yani yaşadığımız hayat aslında bizim zihnimizdedir; korkular da orada, inançlar da, bize çoğu zaman da güzel şeyler fısıldamıyor hatta. Ya değersizsin diyor ya da yetersizsin, ya sürekli birileri sana haksızlık ediyor diyor, ya kurbansın, ya başka çaren mi var, böyle bir hayatta nasıl mutlu olabilirsin ki diye ikna ediyor, ya da çaresizliğine dair haklı kanıtlar topluyor sana.  Ve inandıklarında haklı olmak ihtiyacı, o inancı sana iyi gelecek başka bir şeyle değiştirmekten çok daha tercih ettiğimiz bir şey oluyor maalesef. 

Zihin kötü bir şey elbette değildir ama onu düşünce üreten bir akıl olarak kullanmak gerekirken insan onu geçmişini referans alarak geleceğine dair karar verici olarak kullanıyor. Oysa kararlar anca şimdide sağlıkla verilebilir; bugünkü koşullarda, bugün her olana özel olarak değerlendirme yapabildiğinde sağlıklı sonuçlar getirir. Her yaşta her durumda her olanı kendi içinde değerlendirip o anki koşullara ve kendi öz irademizin seçimine göre karar almak için bilinçli zamanda yaşamamız gerekir. Bu insanın çoğunlukla sadece %5-10luk bir zamanda yapabildiği bişeydir. Geri kalanı hep bilinçaltındaki inançlardan gelenlerle yapılır.

Eğer insan kendini zihninden özgürleştirmeye niyet koyarsa, illa başarılı olma telaşından bağımsız olarak, çabadan uzaklaşarak, doğanın mucizelerini ve mükemmel işleyişini teslimiyetle kalbini açarak karşıladığında, yaşamı tam olduğu anda, gerçekte deneyimlemeye çalışırsa, o zaman sonundan tatmin bir hayat vaadi de mümkün olacaktır.

Bunun içinde sürekli sormak gerekir; “ben kimim, kim olmak için buradayım, neyi gerçekleştirirsem kendim ve herkes için yaşamdan tatmin olabiliceğim?”

Aşınmaya, çürümeye yüz tutan kalpleri, zihinleri temizleyip, geçmiş deneyimlerle değil, kendi öz irademizden çıkan, şimdide yapacağımız seçimlerle özgür kararlar vererek yaşamı sadece deneyimlemeyi başarabilir ve bundan da tatmin olabiliriz.

 

Eğer istersek!

 

Sağlıcakla

Aynur Görmüş

 

 

 

Image

Arzu KOLOĞLU

1978 yılında Niğde’de memur bir aile...

Image

Aynur GÖRMÜŞ

“Aynur Görmüş” Kimdir? 17 Şubat...

Image

Aynur KULAK

2005 yılında Günlerden Bir Gün romanı ile ede...

Image

Ayşegül EKŞİOĞLU

İstanbul’da doğdum, Pertevn...

Image

Burak KETENCİ

1976 yılında İstanbul’da doğdu. Y...

Image

Gülhan MERİÇ

1975 yılı Düzce doğumludur. Anadolu üniver...

Image

Hasan Ünal TEKAĞAÇ

1974 yılında doğdu. Amasya Merzifonludur....

Image

İbrahim KORKMAZ

1986 yılı Bulgaristan doğumlu olan İbrahim Ko...

Image

İlkay AKIN

Almanya’da doğdum. İlköğretim 1. sınıfı...

Image

Psk. İlkim ÖZ

İlkim öz, Ankara doğumlu olup Hacettepe ünive...

Image

Mehmet DEĞİRMENCİ

1974 yılında Denizli’de doğdu. İstanbul...

Image

Orçun OĞLAKCIOĞLU

Orçun Oğlakcıoğlu 1974 yılında Denizli’...

Image

Özlem KALKAN ERENUS

1989 yılında İstanbul Lisesi'nden, 1993'te...