Renklerin Dansında Yeni Başlangıçlar

 

 

Şehir, gökyüzünü saran gri bulutlar altında gizlenip, kaybolmuş gibi görünüyordu ona. Gerçek bir görüntü müydü bu algıladığı, yoksa artık onun ruhunun güneşi açmaz olmuştu da, gerçekle zihnindeki görüntüyü ayırt edemiyor muydu, hiç bilmiyordu. Kendini karanlığın içinde yürürken, kaybolmuş ve çok ıssız hissediyordu, birden yüzüne vuran ve olanca hızıyla yağan yağmuru fark etti. O’nun iç dünyası da tıpkı şehir gibiydi; oldukça bulanık, belirsiz ve ıssız.

Sağnak bir yağmur vardı bu akşam. Koşarak yağmurdan kaçmak için ara sokaktaki eski, küçük bir kitapçıya sığındı. Kitapçı da öyle çok ilgi gören bir yere benzemiyordu, sakindi içerisi, aşırı loştu, kitapları seçmek, okuyabilmek için ortam yeterince ışıklı değildi. 1 erkek görevli vardı rafların tozunu alan, bir de aşırı sakin, uyuklayan koyu gri bir kedi. Sanki o da benim gibi buraya sonradan sığınmış diye düşündü. Selam verdi adama ama adam başıyla onayladı sadece. Niyeti kitap almak değildi zaten, biraz oyalanıp, en azından yağmur şiddetini azaltana kadar rafların arasında dolaşmaya yeltenmişti ki, gözleri kütüphanedeki eski bir deftere takıldı. Üzerinde bir isim vardı ve içi el yazısı ile alınmış notlarla doluydu. Bir günlüktü bu ve onu raftan aldı ve kendini köşedeki eski, yeşil kadife bir berjer koltuğun üzerine bıraktı. Sonra ‘bir kahve alabilir miyim acaba’ dedi. Sayfalarını yavaş yavaş karıştırmaya başladığında saatin ilerlediğinin farkında bile olmadan uzun uzun okudu, okudukça da içine girdi, sürüklendi, gerçek bir yaşamdan anıları içermesi ilgisini çok çekmişti. Ama henüz, yazanın yaşadığı deneyimlerin onun kendi hayatında da yaratacağı etkiyi o an için tahmin bile edemezdi.  Belki de kendinden çok şey bulacaktı ve bu günlük onun bir dönemini kapatıp, kendi gerçekliğini arama yolculuğuna, yeni başlangıçlarına doğru çıkmasına vesile olacaktı ama bunu okurken henüz kendisi de bilmiyordu.

Sayfaları karıştırdıkça, günlüğün, kitapçının eski sahibine ait olduğunu anladı. Günlüğe verilen isim kitapçının da ismiydi çünkü.  “Düşleme Atölyesi”. O zaman içerdeki kişiyle de kan bağı olabilir miydi acaba diye düşündü ama soramadı. Mesafeli biriydi kitapçı, biraz da soru sormayın der gibi başı önüne eğik, pek de göz teması kurmayan biriydi.

Bu düşüncelerinden sıyrılıp sonra tekrar günlüğü okumaya devam etti., arada bir duraksadı, acaba özel bir şeyi izinsiz mi okuyorum dedi kendine ama öyle olsa neden herkese açık bir rafa konsun ki diye düşündü ve okumaya devam etti. Bir çok cümlede uzun uzun molalar veriyor, kendi yaşamına dair de bir şeylere uyanıyordu sanki yavaştan. Yazan kişinin kolay bir hayatı olmadığı cümlelerinden hissediliyordu. Belli ki bu kişi bir kadındı ve okuduklarından anladığı kadarıyla, kendine ne çok sınırlar koymuş bir kadınmış bu diye düşünmek oldu. Gerçi sınırlar bir yandan onu dış dünyanın acımasızlığından korumuş, güçlü biri yapmış gibi görünüyordu ama diğer bir yandan da onu özgürlüğünden mahrum bırakmıştı sanki, ömrü hep kendini kollamakla, dış dünyaya gardını alarak yaşamakla geçmiş gibi görünüyor diye düşündü içinden. Bu ne kadar da yorucuydu.

Sayfaların arasında kaybolurken birden kendi hayatına da dışardan baktığı bir an oldu; zihninde bugüne kadar biriktirdikleri, esnemez kurallarla dolup taşmış rutin bir hayat, duygulardan arınmış sert bir mizaç ve duyduğu o telaşlı ses de, kendi çizdiği sınırlarının içinde sıkışıp kalmış, canlılığını da kaybetmiş bir kadının kalbinin çırpınışlarıydı. Şimdi artık günlükte kendi yaşamına dair benzerlikleri daha net okumaya başlamıştı sanki. O, zihnine daha çocuk yaşlarda ekmişti, aslında hiç bir zaman kendisine de iyi gelmediğini hissettiği inançların tohumunu. Onları yıllarca hep besledi, büyüttü içinde, sıkı sıkıya tutundu o inançlarına ve ona hiç de iyi gelmeyen o insanlarına. Ne de olsa bildik, tanıdıktı hepsi diye bugüne kadar gidemedi onlardan, veda edemedi hiç bir zaman. Bu tanıdık insanlar ve süregelen duygular kendisine iyi gelmese bile güvenmek demekti onun lugatında. Bilinen demek ne sonuç üreteceği belli olan demekti, konforluydu belki ama her zaman mutlu eden demek değildi, çünkü bilinmeyen belirsiz olandı ve onu korkutuyordu. Adı üstünde, sonucunda ne hissedeceğinin bilinmediği bir dünyayı keşfe çıkacağına, bildiği hoşuna gitmese bile daha garanti geliyordu. Süprizi yoktu. rutinler her zaman iyidir diyerek ikna ederdi kendini. Hem “bu yaştan sonra” diyordu, yeni insanlar, yeni düşünceler, ya bugünden daha beter bir koşullara, dünyaya sürüklerse beni, ya başıma ne geleceğini kontrol edemezsem?!”  

Daha da önemlisi, doğru diye bildiklerinin hepsinin aslında ona küçük yaşlardan beri dayatıldığını ve bunları tek gerçek kabul ederek tüm seçimlerinin belirleyicisinin de tam da inandığı bu doğrular olduğunu ve zihnini nasıl da sınırlandırarak, gerçekleştirebileceği hayallerinden kendini mahrum bıraktığı bir hayata bunca zaman kendini mahkum ederek yaşadığını yıllarca fark etmemişti bile.  Üstelik bir taraftan da yaşam hızlıca akarken, tuhaf olan kararlarını daima kendi istekleri doğrultusunda, özgürce verdiğine dair bir yanılsama içindeydi. Bu nasıl bir çelişkiydi?! Kararlarını kendi veremeyen özgür bir kadın!

Ama aslında özgür bir insanın neye benzediğine, nasıl bir yaşam sürdüğüne dair hiç bir fikri yoktu ve kendini keşfetmenin tam olarak ne anlama geldiğini henüz bilemeden yaşıyordu. Çünkü hep başkalarının görmek istediği, onayladığı biri olmaya çabadaydı. Yoksa başkaları tarafından nasıl sevilebilirdi ki?!

Okuduklarından da yola çıkarak o an kendine bir soru sordu;

Madem bu güne kadar seçimlerimi kendim yaptığım bir hayatın içindeysem, bu huzursuzluğum mutsuzluğum neden o zaman, sonuçlarına neden katlanamıyorum kendim verdiğim kararlarımın, hayatımdan ve sahip olduğum ben’den neden tatmin olamıyorum?’  diye düşündü peşi sıra ve büyük bir rahatsızlık, sıkışmışlık hissetti, şimdi nefesi daraldı ve soluğu hızlanmaya başladı, bir su istedi kitapçıdan. Önce kana kana içti sonra derin bir nefes aldı, etrafına baktı, gerçekte nerede olduğunu fark etti ve sonra zihninde yaptığı yolculukla anladı ki o aslında tanıdığını zannettiği, ben’im dediği kendine ne kadar da yabancıydı! Tıpkı günlüğün yazarının aldığı notlar gibi, o da parça parça yaşadığı hikayeleri gözünün önüne getirmeye başladı. Neleri atmıştı derinlerine bilinçaltının ya da nelere bağlamından fazla anlamlar yüklemişti yaşamı boyunca.  Sorgulamalar, rahatsızlıklar kapıya dayanmıştı artık. Sürekli olarak kalbinin naif sesinin, zihninin ürkütücü gürültüsüyle baskılandığını henüz yeni yeni fark etmeye başlamıştı. Aslında kendini aramak için oldukça şanslı sayılacak bir dönemdeydi, biyolojik olarak çok gençti ve eğer seçimini kendinden yana kullanırsa önünde güzel bir gelecek onu bekliyor olacaktı. Şimdi vazgeçerse yaşamı boyunca acaba bir daha kendini bulma yolculuğuna adım atabilecek miydi, belki de en doğru zamandı şimdi. O günlük eline tesadüfen geçmemişti sanki, ona kılavuzluk etmeye kesin niyetliydi.

Bir çok insanda olmadığı kadar keşfedilmeyi bekleyen yetenekleri vardı aslında ama henüz o çok da farkına varamamıştı. Belki de henüz gücünü keşfedemediğinden, karşısına fırsatlar çıkmış olsa bile ıskalamış olması çok olasıydı. Bugüne gelene kadar da başına gelenlerin hayat enerjisini tüketmesine hep izin verendi o ve yeni şeylere başlamak için geç olduğuna inanıyordu. Çoğu zaman da ne çok haksızlığa uğramış biri olduğunu düşünürdü. Kalbi dış dünyaya karşı ne kadar kırılgan, şeffaf ve korunmasızsa, zihni de bir o kadar tutsak, bedeni aracılığıyla yaşama gardını almış, gergin ve değişime de dirençteydi. Yıllardır yaşadığı sevilmeme kaygısı ile sorulan her şeye evet diyerek yaşadığı endişeli hayatından ne kadar çok yorulduğunu fark ettiğinde artık bu zihinden özgürleşmek, hayalini kurduğu her şeyi yaşamında da somut bir gerçeklikle görmek istiyordu.  

Günlükte okudukları, kendi zihninin kütüphanesinde derinlere inmiş kayıtları bir bir yüzeye çıkarmaya başlamıştı ve derin bir nefes alarak düşüncelerini bilincine, bulunduğu an’a getirdi. Çünkü kendinden çok şey bulduğu yazılan o günlükte uzun bir an geçmişine gitmişti. Bir süre sonra sanki kendi yaşamını okuyormuş gibi hissettiğini fark etti ve bu çok tuhaftı, bu kitapçıya tesadüfen girdiğini düşünüyorken şimdi bir uyanışa başlama yeri olacak bir işaret olarak kabul etti. Artık gerçek kendisiyle tanışmaya dair büyük bir cesaret duyuyordu içinde ama önce buna açık bir kalbe ihtiyacı vardı. Ve kendinden bile gizlediği yeteneklerini yaşamda ancak bir eylemle gün yüzüne çıkarabileceğini anladı.

Sahi, neydi gerçeklik?

Görüp, duyup, koklayabildiği miydi, yoksa dokunup hissedebildiği mi? Bildiğinden farklı bir gerçeklik olabilir miydi acaba yaşadığı evrende?

Ve gerçekte kendini bilmek ne demekti?

Ben zannettiği kişi gerçekten o muydu acaba diye henüz kendini yeterince de tanımadığını düşünmeye başlamıştı artık. Henüz kendini özünden gelenlerle deneyimlenmemişti, ona öğretilen inançlarla zihninde kurguladıklarıyla, yaşadığı rollerinin toplamına bir anlam bularak ‘ben’ diyordu bunca zamandır kendisine. Belki de bugüne kadar tanıştığı sadece bu kişiydi; başkaları tarafından yaratılmış mizaçlı birinden ben diye bahsediyordu. Sorumluluğu ele alıp, bile isteye öz iradesiyle seçimler yapan ve bunların arkasında duran biri olarak yaşamda varolmaya başlamaktı oysa asıl düş’ü. Bunu zihninde gördü o an da…Artık kendinin kim olduğunu bilmek, varoluş amacını bulmak ve ete kemiğe büründürmek istiyordu. Dokunulmuş, görülmüş, hissedilmişten daha öte, kalbinde içselleştirerek yaşamak istiyordu kendine ait tüm düşlerini.  

Nasıl biriydim bugüne kadar ben acaba diye başladı kendi akıl defterine notlar almaya. Dışardan samimice baktı kendine, nasıl görünüyorum acaba? O ürkekti bazen , çoğu zaman da yalnız. Sadece bazı zamanlarda ona biçilen rollere, herkesin kabul edeceği bir yaşama uyum göstermek zorunda hissederken bulurdu kendini. Aslında dışardan bakıldığında biraz sessiz ve hep mağdur görünürken, bir taraftan da gerçekten tanıyanlar bilirdi potansiyelini; tüm baskıladığı duygularına rağmen kimilerine göre bazen bir dahiydi, asiydi; ona hizmet etmeyen hiç bir duyguyu da satın almayacak kadar mağrur, inatçı ve tüm dünyanın önünde dimdik durabilecek kadar da güçlüydü. Ama yaşama verdiği tepkilerinde genelde baskın olan bir karakter değil, kabul eden konumundaydı. Aslında özünde bugüne kadar bastırdığı tutkularını açığa çıkarmak ve hepsine dair küçük bile olsa bir eyleme geçmek istiyordu. Doğanın bütün renklerini kucaklayarak bir gökkuşağı dünyasını önce düşlerinde sonra da geleceğinde, gerçeğinde yaratabilecek potansiyele sahip bir dahiydi… Bütün bu düşüncelerden sonra bugüne kadar düşlediği hayatı hep ıskaladığını ve bunun suçlusunu da dışarda aradığını fark etti ve daha fazla kendine geç kalmak istemiyordu, artık sorular sormaya başlamıştı.

  • Ben kimim ve nasıl biri olmak istiyorum? 

Kararlıydı; sezgilerinin onu yönlendirdiği şekilde, hayatına gelen olasılıkların içinden dilediği seçimleri özgürce yaparak yaşayacak olmak, sonucuna katlanabilme cesaretini de getirecekti, biliyordu artık. En azından yaşadıklarını seçen olunca dışarda bir suçlu aramayacak ve kendini başkalarının kurbanı hissetmeyecekti. Kısacası özgür bir zihne sahip olacaktı ve o zaman yapamayacağı şey yoktu bu dünyada. Yaşadıkları ona sadece nasıl bir hayat istemediğine dair kılavuz olabilecek ama onları artık geleceğine yük edip taşımayacaktı. Yaşamak istediği geleceği ise ancak deneyimlerinden öğrendiklerini ait olduğu yere, geçmişin raflarına kaldırarak, şimdide sadece bugün hissettiklerini kendine referans alarak seçecek ve eyleme geçecek ve geleceğini de bugünde  adım adım yaratacaktı.  

Genç bir kadın olarak, önünde gelecek güzel günler, yaşanacak özgür deneyimler için hala çok zamanı vardı. Sonra tüm cesaretiyle yeni tanıştığı kendini selamladı ve ‘kendine hoşgeldin’ dedi.  Tüm bugüne kadar yaşadıklarını, onu var ettiğine inandığı tüm hatıraları heybesine doldurup sırtından indirdi ve yüklerinden arınıp yeni yolculuklarına dair bir selam çaktı; yeni gerçekliğime, düşlerime ve uzun bir yolculuğa hazırım dedi. O artık farkındaydı; her var olan insan gibi tek başına kendine özgü, biricik ve mucize bir varlık ve aynı zamanda bir’liğinden bütünleşip, büyüteceği kocaman bir doğa, dünya yaratabilirdi. İçinde hakkaniyeti, nezaketi sevgisi, şefkati olan ve herkesi kucaklayacak kadar büyük bir dünya kurgulayacaktı. Onun seçtiği insanları, yaşamak istediği düş’leri, esnek bir zihni olacaktı.

O eski kitapçıda geçirdiği zaman ne kadar oldu, düşüncelerin içindeyken fark etmedi bile. Kitapçı ‘kapatıyoruz artık’ dediğinde şaşırdı ve silkelendi; çıkmadan önce kendine bir akıl defteri satin aldı, aldığı tüm notları defterin içine koydu ve çantasına attı, eve dönmeye dair yola koyuldu. Yağmur iyice yavaşlamıştı, yürürken, damlaların yüzüne çiselemesiyle hissettiği tazelik, içindeki dönüşümün de bir yansıması gibiydi. Ve havanın ne güzel koktuğunu belki çok uzun bir zaman sonra ilk defa derin bir nefes alarak fark etti. Yol boyu düşler kurdu. Kendi sınırlarını gözden geçirirken ‘ilk olarak nerden başlasam acaba’ dedi kendine. O sırada caddenin üzerindeki bir sanat galerisinin önünden geçerken gözü orada takılı kaldı. Vitrinde sergilenen yağlıboya tablolalara dikkat kesildi. ‘Bir işaret daha mı’ dedi gülümseyerek. Cesaretini topladı ve ilk adım olarak yıllardır ertelediği, yarım bıraktığı resim yapma tutkusunu hatırladı ve karar verdi. Kitapçıdan çıkıp eve gideceğini düşünürken bir resim malzemeleri mağazasına gidip boş bir tuval, fırçalar ve rengarenk boyalar satın aldı. İlk başta titrek çizgiler ve karışık renklerle başladı, çok uzun zamanlar olmuştu çünkü eline fırça almayalı, ancak her geçen saat eski yeteneğine dönebildiğini ve istediği tarzı bulmaya başladığını gördü. O insanların gözlerindeki duyguları resmetmeyi çok seviyordu. Resim yaparken, içindeki sınırların yavaş yavaş eridiğini de hissetti. Renkler, duygularını ifade etmenin yeni bir yolunu açtı ona. Sanki ruhunun üzerinde tek bir kis pas toz kalmadı. Sadece bir şey üretmek değildi hissettiği, kendi hikayesinin dışa vurumuydu bu. Bu fark ettiği yeni düşünce biçimiyle beraber sadece tuvalinde ortaya çıkan resimle değil aynı zamanda kendi hayatında da bir dönüşüm yaşadı. Daha önce korktuğu şeylere dair içindeki meydan okuma cesaretini buldu. İlişkilerinde, kariyerinde ve genel yaşamında daha önce fark etmediği bir özgürlük duygusuyla karşılaştı. Sınırlarını zorlamak, ona kendi gücünü ve potansiyelini keşfetme fırsatı verdi.

Sabaha karşı tamamladığı resmin karşısında durup, derin bir nefes aldı. Gözleri tuvaldeki renklere odaklanmışken, içindeki değişimi ve ferahlığı ve gururu hissetti. Yağmurdan kaçarken sığındığı kitapçıda bulduğu o eski günlük, ona sadece bir kadının hikayesini değil, kendi hikayesini ve aslında kendi gözündeki Ben’i resmettiğini fark etti ve karşısında gördüğüne dair büyük bir gurur duygusu hissetti. O an, eski gri bulutlar artık dağılmış, gökyüzü aydınlanmış, güneş erken doğmuş gibiydi. İçindeki karanlık ve sınırlarla dolu geçmişini tuvaldeki renklerle temizlemiş, kendi gerçekliğine ilk adımı atmıştı. Artık bunca zaman yaşadığı sınırların, onun gerçek potansiyeline engel olmaktan başka bir işlevi olmadığını anlamıştı. Yağmurlu günlerde bile gökyüzü artık soluk gri değil özgür bir maviydi, onun yaşam enerjisiyle dolup taşıyordu. Artık sınırları olmayan bir kadın olarak, kendi gerçek kimliğini keşfetmenin ve hayatın sunduğu sonsuz olasılıklara açılmanın tadını çıkarıyordu.

Bir kadın eğer isterse sınırlarını kaldırabilir, hikayelerini de kahramanlarını da yeni baştan yazabilirdi. O’da bundan sonra sadece tuvalde değil, hayatının her alanında da kendi renklerini kullanmaya kesin kararlıydı. Bir gün de bile fark etmek nasıl bir özgürlük getirmişti, inanamadı. Kendi hikayesini, kendi renkleriyle resmetmiş, kendi zihninden özgürleşerek yeni bir dünyaya bir adım atmıştı artık. Bunun üzerine gidecekti. Herkesin yaşamı ancak kendi kurabildiği düşleri kadar gerçekti, bu düşleri gerçekleştirmek için de bir sihirli değnek yoktu. Geleceği bilinmezdi, ancak artık kendi seçimlerini yapmaya ve gerçek benliğini keşfetmeye hazır olduğunu hissetmek bile yeni bir başlangıcın kapılarını ona aralamıştı, ve o bu kapılardan cesaretle geçmeye kararlıydı. Kendine hiç bu kadar inanmamıştı. Artık bahanelerine sığınmak yerine elinde sahip olduklarına odaklanacağına dair büyük sözler verdi kendisine. Asla pes etmeyecek, yaşamak istediği kimliği kendi emeği ve mücadelesi ile var edecekti.

Sonra sıkı sıkıya topladığı saçlarını özgür bıraktı.

Şimdi tuvalindeki hikayeye bir isim vermeliydi; “Renklerin Ardındaki Yeni Başlangıçlar" dedi.

Zihnine de şu notu düştü;

Başka hayatların bize nasıl ilham verebildiğini, gücümüzü fark etmemizi sağladığını, aslında hepimizin sadece varoluşu ile bile nasıl da değerli ve biricik olduğunu ama diğer bir yandan da kendi yaşadıklarıyla ve seçimleriyle her bir’imizin bir’liğimizi nasıl etkilediğini bir kez daha anladım. Bütünü tamamlayan yapbozun parçaları gibiyiz, birimiz olmadan her şey eksik. Bütün olmadan da biricikliğimizin anlamı yok. Öğrenmek istersek etrafımızda olan biten her şey bizim için oluyor, bize karşı değil. Fark edebilirsen özgürsün!’

 

Ve büyük bir tutkuyla içinden “Düşleme Atölyesi’ndeki“o günlüğü yazan kişiye minnet duydu. Tesadüfler yoktur, olasılıklar vardır dedi; bizim seçip, deneyimler yaşamamızı sağlayan... Sonra önüne çıkan yağmura da bir şükran duydu, onun o kitapçıya girmesini sağladığı için.

Ve birden bir cümle çıktı ağzından; “Renklerin Dünyasında Kendine Yolculuk” dedi. Bu yeni arzu ettiği yaşamı kurgulamak üzere, kendi yolculuğunu başka kadınlara da aktarmak için yazacağı günlüğüne vereceği isim olacaktı ve en sondan başladı, defterine hemen ilk cümlesini yazdı.  

“Bu yazabildiklerimi bana yaşatanlar için teşekkürlerim var benim”…

 

Sağlıcakla

Aynur Görmüş

01.12.2023

 

PS: Hikayeye ilham olan ya da zihnimdeki hikaye ile ortaya çıkan "self-aware" isimli resmim, Galerie D’Art Lavisione işbirliği ile 15-19 Kasım tarihleri arasında düzenlenen 2023 İstanbul Sanat ve Antika Fuarı için Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda sergilenmiştir.

 

 

 

 

 

 

self-aware-1

self-aware-1

self-aware-2

self-aware-2

self-aware-3

self-aware-3

self-aware-4

self-aware-4

self-aware-5

self-aware-5

Image

Arzu KOLOĞLU

1978 yılında Niğde’de memur bir aile...

Image

Aynur GÖRMÜŞ

“Aynur Görmüş” Kimdir? 17 Şubat...

Image

Aynur KULAK

2005 yılında Günlerden Bir Gün romanı ile ede...

Image

Ayşegül EKŞİOĞLU

İstanbul’da doğdum, Pertevn...

Image

Burak KETENCİ

1976 yılında İstanbul’da doğdu. Y...

Image

Gülhan MERİÇ

1975 yılı Düzce doğumludur. Anadolu üniver...

Image

Hasan Ünal TEKAĞAÇ

1974 yılında doğdu. Amasya Merzifonludur....

Image

İbrahim KORKMAZ

1986 yılı Bulgaristan doğumlu olan İbrahim Ko...

Image

İlkay AKIN

Almanya’da doğdum. İlköğretim 1. sınıfı...

Image

Psk. İlkim ÖZ

İlkim öz, Ankara doğumlu olup Hacettepe ünive...

Image

Mehmet DEĞİRMENCİ

1974 yılında Denizli’de doğdu. İstanbul...

Image

Orçun OĞLAKCIOĞLU

Orçun Oğlakcıoğlu 1974 yılında Denizli’...

Image

Özlem KALKAN ERENUS

1989 yılında İstanbul Lisesi'nden, 1993'te...