Yaşamın karmaşıklığının ve belirsizliğinin yarattığı kaygılı zamanlarda, başımıza gelenlerle uyum içinde yaşayabilmek, içsel bir denge bulmak ve sonucu ne olursa olsun bundan tatmin olmak için benimseyebileceğimiz ve her gün geliştirebileceğimiz bir takım davranışlar sayesinde hayatı olduğu haliyle kucaklayabilmemiz de mümkün olabilir.
Bunu sürekli pratik ettikçe de zihnen, ruhen ve kalben güçlenmiş, bedenen daha esnek olabilir, bu deneyimlerin içinden de belki de daha kolayca geçebilir, günün sonunda da seçimlerimizden ve verdiğimiz kararlarımızın sonucundan çoğu zaman kendimizle tamam olarak da çıkabilir olacağız.
Bu bakış açısı sayesinde, yaşamın başımıza getirdiklerini çözümsüz zorluklar olarak yorumlamaktan daha geri durabilir, olana dair gördüğümüz gerçekliği belki de değiştirebiliriz. Hatta başımıza gelenlerden öğrenecek şeyler fark edebilir ve algılarımızı da değiştirebiliriz. Ve yine bu bakış açısı, bize zihnin yönetmini kolaylaştırabilir, onu karar verici olarak değil akıl olarak kullanmamıza ve daha çözüme odaklı biri olmamıza olanak sağlayabilir. İçsel bir dinginlik ve ferahlık hissi ile bu sayede ayakları yere daha sağlam basan insanlar olarak yaşamla uyumlanma konusunda kaslarımız güçlenerek, kendi irademizle yolculuğumuzu da keyifli kılabiliriz.
Her ne olursa olsun, olan'daki hayrı, güzelliği, öğretiyi görebilmek, mümkün olduğunca her zaman iyi olanı düşünebilmek, bu bakış açısıyla hayatı olduğu gibi karşılamanın pratiğini yapabilmek en kıymetli alışkanlığımız olacaktır.
Elbette hayatımızda bir daha zor şeyler olmayacak, bir daha hiç endişe duymayacağız anlamına gelmez bu ya da kalbimizi acıtacak, bizi öfkelendirecek, ritmimizi bozacak şeyler bir daha asla olmayacak demek de değildir. Sadece, sistemin getirdiklerini, olan her şeyin bize karşı değil, bizim için olduğunu fark edebilme pratiğini geliştirerek dünyayı daha olumlu bir insan olarak görmeyi sağlayabilir ve yaşamı da daha huzurla yaşayabiliriz. Diğer bir yandan da olumsuzluklara karşı sınırlar koyarak zihnimizi, enerjimizi koruyabiliriz.
Sonra, koşullar ne olursa olsun öz iradenle seçim yapabilmek, “kendin olma” mücadeleni sonuna kadar sürdürmek ve vazgeçmemek, kalben kendinle tamam olabileceğin bir hayatı inşa etmeyi sağlar. O zaman seçimlerinin sorumluluğunu alan, bedelini de ödemeye hazır olan, cesur, samimi, yaşama direnç gösteren değil yaşamla hizada, uyumlu, dengeli bir insan karakterini yaratabiliriz.
Dengeli, ölçülü, nezaketli bir insan olmak ve şiddetsiz bir dil kullanmak, başkalarıyla olan iletişimimizi ve karakterimizi daima güçlendirecektir. Bunun için de belkide en iyi kılavuzumuz bizim başkalarından beklentilerimiz olabilir. Her kim sana nasıl davranırsa kendini iyi hissedersin ya da karşındaki rollerde, seninle nasıl bir iletişim kurulsun istiyorsan karşındakine de öyle davranmak önemli bir göstergedir. Bu samimiyettir. Her durumda samimi, net, hissettiğin gibi bir insan olmaya adayabilirsen kendini, kendinle de hayatla da uyumlu yaşayabilirsin. Karşına da seninle hakettiğin iletişimi kurabilecek insanlar çıkması olasıdır.
Kimseye, hatta ilk önce kendine kin beslememek önemlidir çünkü bu yine önce kendine büyük bir yüktür. Karşındakini affetmen onun yaptığını yok sayman anlamına da gelmez. Sadece herkesin koşullarının, yetiştirilme tarzının, değerlerinin senden farklı olabileceğini fark edebilmeni sağlar ve bunun kabulü ile esnek bir insan olma yolunda ilerlersin. Aynı şekilde başkasına göstereceğin anlayışı kendine de gösterebilir, sonunda da incinmemek için kendine değil dışarıya sınırlar koyman gerektiğini anlarsın.
İşte hayatı, doğayı görme eylemlerimizde pozitif bir bakış açısı geliştirmek, yaşamın zorluklarına rağmen olumlu yönleri bulabilmek, hayatın öğretilerini değerlendirebilmek, bize iyi gelmeyen durumlardan da kendi yüreğimizi hijyen tutabilmek için, olanın içinde iyilik aramak, düşüncelerimizde, dilimizde, davranışlarımızda kısacası görmek istediğimiz dünyayı önce kendimizde yaratabilmek gerçekten kıymetli alışkanlıklar olacaktır.
Bunun için de önce düşünce biçimimizi fark edebilmek sonra da yönetebilmek gerekir. Bunu anlamanın en iyi yolu düşünce alışkanlığımızı nerden öğrendiğimizi bulmaktır. Sonra yaşama verdiğimiz tepkilerimizi fark etmekle de pekişir. Bu yaklaşım zor zamanları yok saymak, inkar etmek, kabul etmemek, üzüntü yaşamamak, sürekli güçlü durmak demek asla değildir. Bu zaten insani de değildir. Karakterimiz dediğimizi zihnimize yerleştiren kök sebepleri bulmak, içinden rahatsız olduklarımıza veda etmek, başımıza gelenlere dair de sadece etki alanında kalmak, enerjimizi değiştiremeyeceğimiz şeylere harcamamaktır. Aynı zamanda olumsuzlukları bir fırsat olarak görebilmeyi, büyümeyi ve gelişmeyi de sağlar.
Çünkü hayatta her zaman
kontrol edemediğimiz olaylarla çokca karşılaşacağımız muhakkak.
Ancak bizim etki alanımızda olan,
tepki verme şeklimiz ve bunun kontrolüdür.
Günümüz koşullarında stresi yok etmek öyle söylendiği gibi pek de mümkün değildir. Ama belki de stresi yok etmeye çalışmak zaten en büyük stres sebebidir. Yani bir şeye karşı olduğumuzda, sürekli neden oldu, neden var dediğimizde ona direnç göstermiş oluruz. Bu zaten olanı da değiştirmez aynı zamanda bizi çözümden uzaklaştırır, olayın içinde ilerlemeden yerimizde bir ileri bir geri patinaj çekmemize sebep olur. Biz ancak olanın içindeki almamız gereken öğretiyi görebilmeyi, olaylara olumlu bir bakış açısıyla yaklaşım sergilemeyi seçebilirsek ve stresle başa çıkmayı değil de stresimizi yönetebilme becerilerimizi geliştirebilirsek, sıkışmış hissettiğimiz zamanlarda duygusal zekamızı yükselterek, sürecin büyük destekleyicimiz olmasını sağlayabiliriz.
Bu alışkanlığı edinmek, insan ilişkilerinde, iş hayatında ve kişisel gelişimde olumlu bir etki yaratabilir. Ayrıca, bu tür bir bakış açısıyla hayata bakmak, genel yaşam kalitesini artıracak ve ruhsal sağlığımızı da olumlu yönde etkileyecektir.
Başımıza gelenlere, hayatın içinde her olana bu açıdan bakabilirsek, kötü hissettiren duyguları da hissedebilme hakkımızı kucaklayabilir, kabul edebilirsek, o deneyimlerde takılı kalmaz, bahanelerimizden uzak kalarak, sorumluluk alıp duygularımıza sahip çıkmak konusunda ilk adımı atan olursak, her daim kendimizi ileri taşıyabilir, düşlerimize ulaşabilir ve kendi potansiyelimizin en hayırlı en yüksek halini yaşayabiliriz.
Günün sonunda tek amacımız bu hayatı yaşadım diyebilmekse eğer, sonucunda keşkeler dememek için, içinde samimiyet, tutku, sevgi, emek, nezaket olan bir yaşam üslubu inşa etmek, çevremizi şiddetten arındırmak, sınırlarını bilen iyi bir insan olmaya gönül vermek de yine bilinçli insanın kendisinin sorumluluğudur ve bu mutlu, başarılı, tatmin olunmuş bir hayatın da anahtarıdır.
Bu yaşam üslubunu benimsemek, sadece dış dünyayla olan iletişimimizi değil, başkalarıyla da ilişkimizi temelden etkileyen kendi içsel dünyamızı da keşfetme yolculuğunda büyük bir adımdır. Hayatın bize sunduğu belirsizlikleri okumaya çalışırken, içsel dinginliğimizi keşfetme mücadelemiz kendimizi daha derinlemesine anlamlandırmamıza, burada varolma sebebimizi ve potansiyelimizi ve gerçek kendimizi keşfetmemize olanak tanır. Belki de en önemlisi, bu yaşam felsefesini paylaşarak çevremizdeki insanları da olumlu bir değişime teşvik edebiliriz.
Hep hatırlayalım ki, yaşamı anlamlı kılan ve ihtiyacımız olan şey; deneyimlediğimiz anların içindeki canlılara olan sevgimiz, emeğimiz ve nezaketli dilimizdir. Görmek istediğimiz dünyanın yaratıcısı olmak yine bizim seçimlerimizle ancak mümkün. Her yeni başlangıçtan beklediğimiz o umutla, kendimizi daha iyi tanıma, kalbimizi sevgiyle sarma, tüm canlıları şefkatimizle sevebilme şansını yakalamamızı ve içsel dönüşümler yaşayacağımız bir yılı düşlüyorum. Ancak unutmayalım ki, gerçek değişim kendi içimizde başlar. Bu uğurda attığımız her adım, her eylem bizi daha aydınlık bir geleceğe doğru taşıyacaktır, bundan eminim.
Biz, insan olarak bilinçli bir zihne sahip olan, varoluş amacını bulabilecek ve bu gücünü de kullanıp, her haliyle kucaklayabilecek yetkinlikte olan bir türüz. Bu bilinçle yaşamın karmaşıklığı ve belirsizliği karşısında, içimizdeki derin sevgi ve bilgeliği de keşfederek, bununla birlikte bu dünyada olmanın değerini her daim ve her an kutlamallıyız. Yaşam, bize daima öğretme ve büyüme fırsatları sunar. Zorlukları, çözümsüz sorunlar olarak değil, içsel güçlenme ve doğayı anlama şansları olarak görebilirsek yükseleceğiz. Her birimizde özel ve derin bir güç yatar. Zihinsel, ruhsal ve duygusal olarak güçlenmek için bu içsel kaynakları keşfetmeye kararlı olabilir ve seçimlerimizden kendimizin direkt sorumlu olduğunu fark edebilirsek, yaşamın kudretini de tam anlamıyla kavrayabiliriz. lletişimimizi sevgi, anlayış ve nezaket temelinde kurabilirsek, başkalarına da mümkün olduğunca beklentisiz sevgi gösterebilirsek, etrafımızdaki dünyayı olumlu bir şekilde etkilemeyi de başarırız.
Bunu yapabilmenin kaynağında;
Önce sen varsın!
Sağlıklı ve tatmin edici bir yaşamı herkes için hakkaniyetle var etme niyetlerimizin bol olduğu, tüm dünyamızı umuda götürecek eylemlerin atıldığı yeni bir yıla...
Ama sen önce kendinden başla, keza dünya senin değişimini bekliyor.
Sağlıcakla
Aynur Görmüş