İçsel Güç

 

 

Yaşamda başımıza gelenleri hemen kabule geçebilmek ve zihnin olan’a dair önyargısız yorum yapabilmesi her zaman öyle söylendiği kadar kolay olmayabilir elbette. Burada her insanın olanla baş edebilmesine dair farklı bir süreci ve yaklaşım yöntemleri vardır mutlaka.  Herkes esnek bir bakış açısında ve bilinçli bir kabulde olmak zorunda da değildir. Geçmiş deneyimler, hayatla mücadele koşulları, bunlarla uyumlanma biçimi ve hatta bunun uygun zamanı bile herkes için değişken olabilir. Bu, yaşama verilen tepkileri ve onları yönetme biçimini kimden öğrendiğiyle çok doğru orantılıdır. Ya öğrendikleriyle ya da bilinçli bir farkındalıkla seçimler yaparak yaşar insan genelde.

Yüksek farkındalıkta ve bilinçte olmak bile her zaman olanı olduğu halde hemen kabul edebilmeyi sağlayamayabilir. Buna da izin vermek gerekir. Her şeyin çözümünün ne olduğunu bilen insan olmak demek, her şeyle kolayca baş edebilir ya da soğukkanlılıkla çözümü her zaman uygulayan olacak demek de değildir. Bilgi potansiyel güçtür sonuçta ama bilmek yetmez, bilgiyi yaşamda uyguladığında güçlüdür insan.  Sonuçta duygularımız da vardır, en az mantığımız kadar yönetendir bizi. Bu yüzden elbette duygularımızı da yaşayacağız ama yaşamımızın kontrolünü tamamen oraya bırakmayarak  daha dengede biri olabileceğiz.

Aslında hiç üzülmeyelim, kırılmayalım, insani duygularımızı tamamen ortadan kaldıralımı hedeflemiyoruz elbette, durumu akıl ve duygu ilişkisinde beraberce kavrayarak; hızlıca çözüme, etki alanımıza gelebilelim ya da olanlara gerçek değerinden fazla anlamlar yüklememek konusunda bilgeleşelim ve bu yolda ilerleyelim istiyoruz.

En azından olanın içinde kendi zihnimizin bulduğu anlamları yorumlarken, durumu mümkün olduğunca yargısız görebilmek ve fark edebilmek insanı merkezine daha hızlı döndürecektir. Peki merkez neresidir?

Merkez dediğimiz nokta, en güçlü hissettiğimiz, çözümü uygulayabileceğimiz ve etki alanımızı kullanabileceğimizi fark ettiğimiz yerdir. Bu nokta, şu anın farkındalığıyla direkt olarak bağlantılıdır. Anlık farkındalık, duygularımızı, düşüncelerimizi ve eylemlerimizi kontrol edebilmemiz için çok önemlidir. Dolayısı ile tatmin olacağımız bir deneyim için ne geçmişe dönmeye ihtiyacımız var, ne de belirsiz geleceğe dair endişeler yaşamaya kaynağımız... Eyleme geçebilme gücümüzün olduğu yer sadece şimdi’dir! Merkezimizde olmak, şu anın içinde, tam da burada bulunmaktadır.

Önemli olan, yaşananların farkında olmak ve onu herkes için en iyi çözüme ulaştırmanın yolunu bulmaya niyet etmektir. Bu süreçte esneklik ve kabul önemli bir rol oynayacaktır ancak herkesin bu noktaya ulaşması aynı hızda olmayabilir ve bu da tamamen normaldir.

Ayrıca hem kendimizden hem de başkalarından sürekli güçlü, çözüm bulabilen  olmasını beklemek de pek insani bir şey değildir. İnsanların bazen gücünü kaybettiği, zayıf hissettiği tarafları da olabilir. Ben iyi hissetmiyorum diyebileceği, öfkelendiğini ve kırıldığını söyleyebileceği zamanlara da her zaman ihtiyacı vardır; esas samimi olan da budur. Hissettiğimiz duygularla kendin olarak kalabilmek ve duygularımıza da sahip çıkabilmek sonucunda ancak ilişkilerimizde iyi niyetli ve açık bir iletişimi sağlayabiliriz.  Zaten insanın sürekli aynı iyilik halinde olabilmesi de mümkün değildir.

İçsel gücümüzü keşfetmek ve kavramak ancak hem kendi duygularımızı,  yaşadığımız deneyimlerimizi fark etmekle hem de kendimizi samimi ve dürüstçe ifade etmekle ve başkalarına da açık, net bir şekilde yaklaşmakla ilgili olacaktır. Bu, hem kendimizle ve başkalarıyla da olan iletişimimizde derinlik oluşturarak karşılıklı güveni arttıracak ve sağlıklı ilişkilerin temelini oluşturacaktır. İnsan hep güçlü olmaya çalıştığında, duyguları sahici ve doğal olmayacağından, iletişimde olduğumuz kişiye de bu samimi olarak geçmeyecek.

Samimiyetle size yaklaşan kendini, derdini açan birine, onu aktif dinlemeden, senden bir talepte bulunmadan, ona kendi doğrularımızla yanıt vermek, bazen yargılarla ahkam kesmek iletişimin tıkanmasına ve kişinin kendisini size kapatmasına, sınır koymasına sebep olabilir ya da sizinle beraberken kendi olamayacak ve farklı görünmeye çalışacaktır.

Her birimizin yaşadığı bir takım tatsız, kabullenilmesi kolay da olmayan deneyimleri vardır mutlaka ve bunların çoğu bizim seçimlerimizin sonucunda yaşamımıza gelir aslında. Biz seçmedik sanırız ama hayır demediğimiz durumda yine onu kabul etmiş olarak yine biz seçmiş oluruz. Fark edebilir miyiz ki; yaşadığımız deneyimler biz hayır demediğimiz için hayatımıza gelmişse, aslında bize gücümüzü fark ettirmek, sınırlarımızı hatırlatmak ya da güçleneceğimiz alanları bize göstermek için gelmiş olabilir, doğru. Ama böyle zamanlarda insanların duymak istemediği, duyduğunda iyi hissetmediği bazı cümleler, yorumu yapanla dinleyenin aynı frekansta olamadığı anlar da  olabilir. Herkes aynı olgunluk seviyesinde ya da kabulde olamaz keza. Yaşadığını henüz kabul etme sürecindeyken karşısında bazen sessiz kalmak ya da izin verdiğinde düşünceni paylaşmak da yeterince yardımcı olmaktır o kişiye.

 

Örneğin söylendiğinde kişiyi her zaman da iyi hissettirmeyecek;

  • Vardır bunda da bir hayır, sabret
  • Bu da senin bir sınavınmış
  • Bunu mu dert ediyorsun, boşver daha büyük dertler var
  • Sen çok güçlüsün, baş edersin
  • İdare edeceksin

 

gibi cümleler kişiyi daha da tetikleyebilir ve anlaşılmadığını düşünecektir. Çünkü orada dinleyen tarafından kişinin duygusunu küçümseme ve bir saygı duymama olasılığı ortaya çıkabilir. Ya da en azından o an için bu kadar direkt bununla yüzleşmeye hazır da olmayabilir ve kişinin yaşadığı duygunun üzerine bir de yaşadıklarıyla baş edememiş olma hali,  yetersizlik hissini yükleyebilir.

Güç ve güçlü olmak, her konuda çok iyi olmak, her şeyin en iyisini başarmak, hiç ağlamamak, hiç acı çekmemek, kırılmamak, hiç öfkelenmemek demek değildir. Bu zaten insani de değildir. Mekanik, duyguları olmayan bir robota dönüşmektir ki zaten vicdanı, merhameti olan bir canlının böyle yaşaması pek de mümkün olamaz.

Genelde biri hep güçlü görünüyor ise çevresinden baskı gördüğü için maskelediği bir zayıflığı olabilir ya da yaralarını göstermemeyi, kendini saklamayı çok iyi başarıyor olabilir ve zorluklarla başa çıkmak için dışarıda güçlü bir görüntü sergileyerek, aslında içindeki zayıflığı gizlemeye çalışıyor olabilir. Bu da çoğunlukla duygusal olarak kendini dışarıya karşı geliştirilen bir savunma mekanizmasıdır. Toplumun veya kültürün belirlediği belirli roller ve beklentiler, bir kişiyi güçlü görünmeye de zorluyor olabilir. Bu da bazı insanların dışarıdan güçlü bir görüntü sergilemesinin nedenidir. Bazen de sen yüreğini açtığı kişilerden değilsindir. Ya da en sağlıklısı olan; hayatın gerçeklerinin çok farkında çok teslimiyette ve duygularını çok iyi yöneten, kendini kaptırmayan ve hızla odağını şimdide yapabileceklerine çevirebilmeyi öğrenmiş ve bunu yönetiyor olabilir. 

Zaten gerçek güç;  kendini iyi bilmek, değerlerini özünden oluşturmak ve başkaları onaylamasa da kendinden memnun olduğu hali ile özgürce yaşamayı başarmak ve onun için bir duruş sergileyebilmekten gelir. İnsan iyi olduğu yanları kadar zayıflıklarını da anlamalı, güçlenmesi gereken yanlarını yok saymamalı, sevip kabul etmeli ve ama olduğu gibi kabul ederken de aynı zamanda geliştirmekten de kaçmamalı ve gerektiğinde yardım da istemelidir. Varlığından hicap duymamak ve kendini kabul etmekle insanın gücü daha da büyüyecektir. Gerçek düşüncelerinde tutarlı olmak, farklı bakış açıları olsa bile başkalarına nezaketle, açık ve samimi bir şekilde yaklaşmak, iletişimde derinlik yaratır ve karşılıklı güveni artıracaktır. Kendi duygusal durumlarımızı paylaşmak, insanlar arasında empati de oluşturabilir ve daha sağlıklı ilişkiler kurmamıza yardımcı olabilir.

Marifet hiç üzülmemek değil, farkındalığın gücüyle geçmişte olanın değişmeyeceğini, etki alanının ancak şimdide atacağımız adımlarla istediğimiz dünyayı yaratabilmenin mümkünlüğünü bilip, kendimizle dengeye gelebilmektir. Örneğin hepimiz bir gün bu dünyaya veda edeceğini bilme bilincinde olsak da, o veda gerçekleştiğinde üzülüp ağlamamız gerçeğini etkileyemez, di mi?

Kısacası herşeyin farkında olmak, bilmek o an çözümü görebilmek demek olmayabilir ya da  üzülmemek, ağlamamak, acı çekmemek demek değildir güçlü olmak. Birbirimize yada rollerimize yarattığımız sürekli güçlü olma beklentisi ve bu beklentinin samimiyetsiz ilişkilere yol açabileceği konusundaki düşüncelerimize de dikkat çekmek zorundayız. Birbirimize karşı davranışlarımızda gerçek gücün, zayıflıkları anlama, kabul etme ve geliştirme yeteneği olduğunu vurgulamak, gücün sadece dışsal başarılarla değil, içsel bir dengeyle ilgili olduğunu hissettirmek önemlidir.

Günümüzde güçsüz ve beceriksiz görünme, yargılanma endişesi yüzünden herkes birbirine sadece iyi olduğu yönleri göstermeye dair çabada. Bu da oldukça yorucu ve samimiyetsiz ilişkileri ortaya çıkarıyor. Her yönümüzle, güçlü yanlarımız kadar iyileşmeye açık yanlarımızı da hem kendimiz hem de başkaları için kucaklayacı olmak, kuracağımız ilişkilerde bize samimiyeti, birbirine karşı açık ve gardını almadığı iletişim dilini getirecek ve o kişilerle bağımızı daha da  kuvvetlendirecektir.

Bu sebeple birbirimizi her halimizle sevebilmeyi,  herkesin yetkinliklerinin, doğrularının, özellikle de zor zamanlarda yaşama verdiği tepkilerinin farklı olabileceği gerçeğini önce kabulle, sonra kendi görüşlerimizi de nazik bir dille ifade edebilmeyi, kendi koşullarımız, değerlerimiz, kaynaklarımız ve deneyimlerimiz üzerinden akıl vermemeyi, eleştrinin de yargılayarak değil, nezaketle yapılmasını, bazen sadece dinleyen olabilmeyi başarabilmeyi, karşı taraf görüşlerimizi sorduğunda sadece benim düşüncem bu ama sana uymayabilir diyebilmeyi erdemli bir duruş olarak görmeliyiz.

Ben mesela, çoğu zaman aşırı telaşlı bir insanım, hep meşguliyetlerim olmalı, düşündüğümü o an gerçekleştirmek isterim. Bir çok insan gibi sonuçları istediğim gibi olmayan durumlarda bir sonraki adıma çok hızlı geçme konusunda heyecanım yüksektir ama tasarımım bu, böyle işlediğimde kendimden tatmin olabiliyorum. Ve elbette bu diğerleri için yorucu olabiliyor. Bazen aşırı titiz olabiliyorum, kurduğum düzen öyle devam etsin istiyorum, bunu sağlamak için efor harcıyorum evet,  bazen bir çok şeyi aynı anda yapmayı seviyorum, önceliklerim de bu aşamada farklı olabiliyor ve o süreçte birilerine hayır demek durumunda kalabiliyorum, bu sevdiklerime zaman ayırmak istemediğim anlamına gelmiyor ama kaynağımı önceliklerimi doğru kullanmam gerekiyor ki, sonrasında büyük hayal kırıklığı yaşamıyım. Benim ritmim herkese uyamayabilir, bunu da kabul ediyorum ama bunu çabadan uzak kendi irademle yaptığımın farkındalığındaysam eğer ve seçimlerimle, bu telaşımla mutlu yaşıyorsam, dışardan burada yanlış yaptığıma dair gelen yorumları ve yargıları samimiyetle geri çeviriyorum. Ya da yakınlık dereceme göre kabul edip üzerine bir düşüneyim diyebiliyor bazen de oraya net mesafe koyan olabiliyorum. Kendi eylemlerimden yoruluyor da olabilirim bazen, bunu dile getirmek şikayet etmek olmayabilir, sonuçta insan zihni yorulabilir ama bu benim eylemimi yapmaktan geri durduramıyorsa, bedenlse yorulmayı göze alıp, yaparak mutlu oluyorsam, bu konuda yanlışlanmak iyi hissettirmiyor elbette. Çünkü önce insanın kendisiyle  tamam olması önemli diye düşünürüm. Kısacası ben kendi yaşam ritmimle mutlu olabilirim ama yaşadığım çemberdekileri yoruyor olmam elbette olası. Ama burada eleştiri yapmak konusunda konuşmak için dilin şiddetini, üslubu da çok aşırı önemsiyorum.

 

Yaşamdaki rollerimiz, gücümüz, yeteneğimiz ne olursa olsun, söylemek ve bilmek kadar kolay değildir uygulama kısmı. O yüzden anlayışlı olmalıyız, kendimize ve herkese. Fikir beyan etmeden, empati kurmak, onun değerlerinin önceliklerini biraz olsun bilmek ilişkilerimizin sağlığı için büyük önem arzeder, başkasının ayakkabısını giymeden, onun ne hissettiğini anlayamamak gibi tıpkı...

 

 

 

Sağlıcakla

Aynur Görmüş

 

İçsel gücünü keşfet...

İçsel gücünü keşfet...

Image

Arzu KOLOĞLU

1978 yılında Niğde’de memur bir aile...

Image

Aynur GÖRMÜŞ

“Aynur Görmüş” Kimdir? 17 Şubat...

Image

Aynur KULAK

2005 yılında Günlerden Bir Gün romanı ile ede...

Image

Ayşegül EKŞİOĞLU

İstanbul’da doğdum, Pertevn...

Image

Burak KETENCİ

1976 yılında İstanbul’da doğdu. Y...

Image

Gülhan MERİÇ

1975 yılı Düzce doğumludur. Anadolu üniver...

Image

Hasan Ünal TEKAĞAÇ

1974 yılında doğdu. Amasya Merzifonludur....

Image

İbrahim KORKMAZ

1986 yılı Bulgaristan doğumlu olan İbrahim Ko...

Image

İlkay AKIN

Almanya’da doğdum. İlköğretim 1. sınıfı...

Image

Psk. İlkim ÖZ

İlkim öz, Ankara doğumlu olup Hacettepe ünive...

Image

Mehmet DEĞİRMENCİ

1974 yılında Denizli’de doğdu. İstanbul...

Image

Orçun OĞLAKCIOĞLU

Orçun Oğlakcıoğlu 1974 yılında Denizli’...

Image

Özlem KALKAN ERENUS

1989 yılında İstanbul Lisesi'nden, 1993'te...