Küçük Bir Öykü Bu

 

 

BİR NOSTALJİ ALBÜMÜNE KIŞ RUHUNDAN BAKIŞ

Bir kıtadan diğerine geçerken baktım asfaltın üzerinde konfeti misali yapraklar uçuşuyor, lodos giderayak poyrazı peşinden çağırıyor, hava öyle tutarsız.

Zuhal Olcay’ın konser haberine denk gelmek köşebaşında eski bir aşkla karşılaşmak gibiydi, en azından benim için öyle oldu. Günlük hayatta sorumlulukların mecburi istikametinde ilerlerken, fark etmeden hatta nefes almadan günleri deviriyordum, herkes gibi ve herkes kadar. Bu bir çağrıydı aslında ben de uydum. Dur, yavaşla, kendini hatırla, nefes al…

“Küçük Bir Öykü Bu” adını vermiş konserine. Çoğumuzun bildiği, bir döneme damgasını vuran albümlerinden birinin adı.

“Hani canım bir kadın ve bir erkek varmış, ayrılmadan önce birbirini çok çok çok seven” diye başlar şarkı. “Küçük bir öykü bu, küçük bir, herkesin başından geçen. Hay Allah ne oldu dedirten, Gül gibi geçinip giderken” diye devam eder. Bu eşsiz albümün son şarkısıdır. Aslında biten aşk hikâyesinin ardından bir kabulleniştir belki. Ressamların fırçalarıyla yaptığını sesiyle, şarkılarıyla yapmıştı Zuhal Olcay, sadık bir hayranı olarak retrospektif sergisine gitmiş gibi hissettim konserinde.

İnceliklerle bezenmiş, içinde çok emek barındıran gülle gibi bir albümdür “Küçük Bir Öykü Bu” albümü.  Baştan aşağı aşktır aslında, her şarkıda başlangıcından sonuna kadar aşkın evrelerini görebiliriz. Ben albüm çıktıktan birkaç yıl sonra yakalayabilmiştim o yaşlarda. Evimizde arka bahçelere bakan bir odam vardı. Fakültenin çizim, proje dersleri o uzun uykusuz geceleri beraberinde taşırdı. Özel radyoların hızlı çıkış yaptığı ve bize yoldaş olduğu zamanlar. Önce lokomotif şarkıları duyardım radyoda… Tabii ki keşfedince hemen almıştım albümünü. Kaç kez dinledim hesaplayamam. Bir kadın ve bir erkek… Aşkın ömrünün ne kadar olduğu bir albümün iki yüzü arasında cevap buluyordu. On iki şarkıda aşkın halleriyle yüzleştiriyordu dinleyicisini.

Sizi Gözlerdim Hep, Memnun Oldum, Ve Seni Bekliyorum, Sen Farklısın, Uçmak, Beni Korumalısın, Özledim, Kafam Karışıyor, Neden, Kara Güvercin, Yalnızlığım, Küçük Bir Öykü Bu

Şarkı isimlerinden dahi epey bir fikrimiz oluyor bu başlayan her şey biter kabulünden bir aşkın izdüşümüne. Mehmet Teoman ve Vedat Sakman’ın, söz ve bestelerdeki ağırlığına dikkat etmek gerekir. Birlikte etkileyici, farklı, hakiki bir iş çıkarmışlar. Her şarkı sözünü ayrıca okuduğumuzda birbirine eklemlenen bir film senaryosunun sahnelerini izlediğimize ikna olabiliriz.  

Platonik bir aşkla kapıyı aralıyor albüm. Bir kadının bir erkeğe duyduğu ilgiyi, onunla ilgili her şeyi izleyen, fark eden, merak eden fakat bir sokak lambasının altında, kaldırımda karşılaştığındaysa yürek atışları duyulmasın diye endişelenen bir kadın portresine tanık oluyoruz.  “Sizin haberiniz yoktu, Teras katınızdan yayılan o ölümsüz, Mozart, Vivaldi ve Monteverdi'nin, Müziğiyle tanıştım sayenizde” satırlarında olduğu gibi.

Tabii ki yaşanmışlıkların başlaması için, tanışıyorlar, olması gereken de bu, yoksa nasıl bir öykü çıkar ortaya; kahramanımız hala siz diye hitap ediyor:  “Nereden bilebilirdim ki o gece, O gece bir arkadaşın doğum gününde, Tanımadığım kalabalıkta sizi göreceğimi, bir anıt gibi karşımda. Bir içki içer miydim? İçerdim Sigara kullanır mıydım? Evet, Bir de adım vardı elbette Herkesin bir adı olduğuna göre Vesaire, vesaire, vesaire”

Ve beklentiler beklemeleri getiriyor ardından, işte tam burada kadının ve erkeğin aşka yüklediği anlama, gösterdiği özene dair farklı bakış açılarını görebiliyoruz. Umut-hayal kırıklığı; hayal kırıklığı-umut kısır döngüsü: “Makyajımı yaptım bekliyorum, Hazırlandım bu gece, Beni çıkaracaksın diye, Uçuyor, uçuyorum” diye başlanan bir akşamın “Sokak sustu Perdeleri çektim Saçım, başım, elbisem, makyajım bozuldu Gelsen de sevgilim şimdi artık çok geç, çok geç Ama yine de seni…” satırlarında anlatıldığı gibi üzüntüyle geceye dönmesi diyebiliriz.

Tabii ki aşkın doludizgin yaşandığı bir dönem olur illa ki, sonraki birkaç şarkıda bunu izliyoruz Sinematografik bakış açısıyla, o lirik anlatıma eşlik eden müzik, o coşku, beklentiler yumağı yavaş yavaş duruluyor albümde. Geliyoruz kahramanımızın kafam karışıyor dediği hislere. “Kafam karışıyor kendi adıma Dingin bir nefes uğruna Kafam karışıyor kendi adıma Karmaşık vahşi ormanında Labirentlerinde havasız yalnız kalışıma Kafam karışıyor yalanlarına İktidar kavgalarına Hatta her şeyin bitmesini, göze almana Ben haklıyım adına”

Hep mi aynı olur hikâyenin yolculuğu, hep mi durulur, sıradanlaşır. Sorgulamalar gelir, melankoli, cevapsız sorular, iç konuşmaları, rüyalar, insanın kendisiyle kavgası, isyanları. Artık soğukkanlı olmaktan uzak, kontrolünü yitirmiş, anksiyeteyle boğuşan bir kadın sahnededir. O makyajımı yaptım, bekliyorum duygusundan çok uzaktır. “Kaç kere tekrarlanır ki aşk Bağbozumundan az önce Ve bir ötekine gebe Ve neden durur güneş Ayın arkasında Hep senden senden senden yana”

Denemeler ve yanılmalarla köprüden önce son çıkışa gelindiğini anlatır Kara Güvercin şarkısı. Bu şarkıda müzik öylesine depresif ve gridir ki, distopik bir atmosferin içine çekiliriz an be an: “Acı dil, şiddet ve fırtına Her yer fora, her şey alabora Çirkin eller, gözler serseri Gelen lekeli, giden lekeli Çelişki, histeri, kişilik Sevgi çemberi delik deşik”

Sonra ince bir keman sesi duyulur. İçe dönük, bıkkın, sitemli bir serzeniş. Yalnızlığım şarkısı: “Yalnızlığım Yaşamak zorunda olduğum beraberliğimsin Yalnızlığım Kanımsın, canımsın, sen benim çaresizliğimsin Yalnızlığım Bugünüm, yarınım, sen benim hüzünlerimsin Yalnızlığım Tek bilebildiğim sen benim vazgeçilmezimsin “

Böylece aşk biter ve geriye Küçük Bir Öykü kalır. Konserden çıktığımda Birkaç yıl önceki bir yazımda yazdığım sözler gelmişti aklıma, “Bir arada olamayan kalpler, birbirini bulamayan bakışlar neden aynı eve sığmaya çalışır anlayamam.” Sanırım benim gibi sığamayanlar da hafızalarında küçük bir öykünün kalmasını tercih ediyorlar diye düşünüp gülümsedim kendime.”

Günümüzde kendini “çok önemli insan” sanan, hem o hem bu hem de şu olduğunu iddia edenlerin bir Zuhal Olcay konseri izlemesi gerektiğine inandım o gece. Dönüş yolunda baktım konfetiler yine sahnede. Küçük bir öykü / yeni bitmiş bir aşk hikâyesi misali karşımdalar. Dönüyor, havalanıyor, birbirine karışıyorlardı, deli bir yağmur ve rüzgârla oradan oraya savruluyor, bir yıl daha biterken kendilerine has bir ahenkle İstanbul sonbaharını kışa taşıyorlardı.

 

 

Ayşegül Ekşioğlu

Image

Arzu KOLOĞLU

1978 yılında Niğde’de memur bir aile...

Image

Aynur GÖRMÜŞ

“Aynur Görmüş” Kimdir? 17 Şubat...

Image

Aynur KULAK

2005 yılında Günlerden Bir Gün romanı ile ede...

Image

Ayşegül EKŞİOĞLU

İstanbul’da doğdum, Pertevn...

Image

Burak KETENCİ

1976 yılında İstanbul’da doğdu. Y...

Image

Gülhan MERİÇ

1975 yılı Düzce doğumludur. Anadolu üniver...

Image

Hasan Ünal TEKAĞAÇ

1974 yılında doğdu. Amasya Merzifonludur....

Image

İbrahim KORKMAZ

1986 yılı Bulgaristan doğumlu olan İbrahim Ko...

Image

İlkay AKIN

Almanya’da doğdum. İlköğretim 1. sınıfı...

Image

Psk. İlkim ÖZ

İlkim öz, Ankara doğumlu olup Hacettepe ünive...

Image

Mehmet DEĞİRMENCİ

1974 yılında Denizli’de doğdu. İstanbul...

Image

Orçun OĞLAKCIOĞLU

Orçun Oğlakcıoğlu 1974 yılında Denizli’...

Image

Özlem KALKAN ERENUS

1989 yılında İstanbul Lisesi'nden, 1993'te...