Yaşamın anlamını, insan olmanın ve insan kalabilmenin tam olarak ne demek olduğunu ve varoluşumuzun amacını sorgularken her birey aslında bu iki soruya cevaplar bulmak zorunda. Bu hayatta kim olmak istediğini, neye, hangi rollerle hizmet etmeye dair burada olduğunu sorgularken eminim hiç kimse mutlak bir doğrudan da söz edemeyecek.
Ancak benim öğrendiğim ve elbette deneye yanıla yaşadığım şu ki; her birey kendi yolunu belirlemekten ve yolculuğunu yine kendi öz iradesi ile seçmekten, kendi anlamının yaratıcısı olmaktan ve onun uğruna yaşamaktan birincil olarak sorumlu. Aksi takdirde başkalarının seçtiği, dayatılan bir hayatı yaşayacağı da net ama bu kendine yapabileceğin en büyük haksızlık da...
Ve aynı zamanda da sanırım kaç yıl yaşadığımızdan daha önemlisi, yaşadığımız an’da hayatı ne kadar anlamlı kıldığımız, ne kadar samimi olduğumuz, kararlarımızı verirken, aklımız, bilgimiz kadar sezgilerimizi de ne kadar işin içine kattığımız da, bunların sonucunun da içimize sinip sinmediğini ve yaşadığımız deneyimlerle ne kadar tamam olduğumuzu kavrayabilecek bir farkındalıkta olmamız da çok önemli.
İnsan eğer nasıl bir hayata doğduğunu görebiliyor ve bilinçli seçimler yapabileceğinin farkındalığına gelebiliyorsa, sonrasında istemediği bir hayata kurban olmak yerine, kendi yaşamının kahramanı nasıl olura ve yaşamak istediği hayatı gerçekleştirmeye de o kadar odakta kalabiliyor. Ve isterse büyük düşler kurabiliyor ve bu düşleri bir bir yaşamında deneyimleme şansını kendine yaratabilen de olabiliyor.
Sadece bak bakalım senin seçimin ne yönde?!
Kritik olan zihnini imkansızlıklarla, kaynakların ne kadar az olduğu ile ve hayatın çok zor olduğuyla doldurmak yerine, mümkünlükleri görmek ve bunu fark etme pratiği yapmak, sahip olabildiklerinin şükründe ve olamadıklarının da hayrına inanmak ve elbette kendini bu yönde geliştirebilmek, gerçekten insanı başarıya götüren şeydir. Yoksa elbette zor günler de var, öfkelerimiz de, kızgınlıklarımız da... Ama sen yaşamda durduğun yer neresi, fark edip, kaynaklarını nerede kullandığına ve ona görmeye gayrette ol, yeter. Hayan o zaman sana mucizelerini daha çok sunacak.
Bir yandan da hep bir şeylerin üretiminde kalmaya gayret ettiğinde ve düşüncelerini deneyime çevirirken hem kendin hem de tüm canlılar için fayda sağlayacak bir yön bulmaya çalıştığında, yani kısacası iyi biri olmaya gönlünü koyduğunda ortaya, doğadan cömertçe aldıklarını yine hayra, iyiliğe dönüştürebilmeyi başardığında, insanın yaşamı da dünyası da anlamlı hale gelebiliyor.
Bu sebeple akıl sağlığını koruyarak yaşamak için, bana göre önce şifanın sevgide olduğuna inanmak, sürekli düşler kurmanın yaşamda görmek istediğin gerçekliğin de yaratıcısı olabildiğini fark etmek ve zihnin daimi üretimde ve meşguliyette olmasını sağlamakla mümkün kılanabileceğine inananlardanım.
İnsanın hiç bir şekilde geri getiremediği bir kavram olan zamanı da bereketle kullanmak, okumaya, gezmeye, arkadaşlarınla doya doya vakit geçirmeye de en az çalışmak kadar yaşamda yer açmak gerektiğini düşünüyorum. Her şey bir dengeden ibaret değil mi keza. Neye layığından fazla zaman ayırırsa insan, diğer hayaller eksik kalıyor. Zamansal kaynaklarımız da, bedenimizin enerjisi de belli ve deneyimleyeceğimiz yaşamlarımız çok da uzun olmayabilir. Her ne yaparsak yapalım, zorunlu olmadan, ayaklar geri gitmeden yapabilmek gerçekten büyük şans. Her ne ile meşgulsek belki her zaman büyük tutkular duymayabiliriz, kabul ! Ancak daima özenle, hep iyisini yapma hedefiyle yola çıkmak da önemli. Ve bir 24 saatin tamamını sadece belli sıfatları, rolleri, ünvanları kazanabilmek için tüketmeden, dengede olmak, her ne yaparsan yap içine keyifli an’ları da bolca serpiştirerek bence mutlu ve tatmin olacağımız bir hayatın yaratıcısı olabilmemiz mümkün. Burada ihtiyacımız olan ilk şey niyet, sonra eylem ve elbette emek!
Tüm bunların dışında kontrol edemediğimiz durumlarda ise, elinden geleni yaptığına inanıp, bunun ötesinde baş etme çabasından uzaklaşarak, etki alanının dışında kalanlar için kabule geçebilmek, olanın içindeki iyiyi, hayrı, öğretici olanı görebilmeye odaklı olmak da ferahlatıcı bir bakıp açısı yaratıyor.
Ve en önemlisi özünden gelen seçimlerinin sorumluluğunu alarak ve kim olduğunu arayarak, bularak, kendini bilerek ve olduğun halinle kendini onaylayarak yolculuğa devam edebilmek, senden olmayanları da sevmek, yaşatmak, mutlu olmanın bir seçim olduğuna inanarak gönülden sebepler bulup kendinle ve dünya ile barış içinde ve doğaya direnmeden tatmin yaşayabilmek, ne büyük bir marifet! Fark et!
Özgürlüğün anahtarı işte tam burada, sen’in içinde, seçimlerinde ve keşfedilmeyi bekliyor!
Sonucunda her gün kurduğumuz düşlerimizin olmasıyla çok ilgili olalım. Büyük düşler kuralım hem de korkmadan, bu da olur mu demeden. Senin yaşamdan kendine neyi istediğine dair daha sen kendine bariyer olursan, şüphe duyarsan, güvenmeyi seçmezsen, doğa nasıl sana versin?! Unutma düşüncelerimizde neye inanıyorsak yaşamdaki gördüğümüz gerçeklik de olur. Madem ki yaratıcısı biz isek, o zaman gerçekleştirdiğimiz şeyler de kalbimizde anlam bulacağımız düşlerimiz olsun.
Sadece nefes alıp vermenin ve canlı kalmanın ötesinde olsun her daim deneyimlediklerimiz de. Keza hepimizden layığı ile yaşanmayı ve deneyimlenmeyi bekleyen tek bir hayat var.
Sen düş’lersen her şey mümkün!
Sağlıcakla
Aynur Görmüş