"Zihninizi dış dünya ile değil,
kendi düşüncelerinizle meşgul edin."
Marcus Aurelius
Zihin, hararetle çalışan bir makina gibidir; durmaksızın işler ve düşünce üretir, duygu tetikler. Dışarıdan gelen gürültüler, neyin doğru olduğunun söylendiği yorumlar, inandırıldıkların, olması ve yetişilmesi gerekenler, söylentiler, uyarıcılar… İşte insan tüm bu gürültüyle meşgulken çoğu zaman bilince, yani an’a, şimdi’nin sakinliğine ulaşamayabilir ya da bu süreçte zorlanabilir.
Oysa insan, sağlıklı ve kendisini hakikate doğru götürecek, sonucundan da kendisiyle tamam olacağı seçimleri yapabilmesi için zihnini “tam da şu an’a” getirebilmesi gerektiğini hiç unutmamalıdır. Bunun için de bilinçli bir farkındalık gerekir.
Zihin bu anlamda dış dünyadan gelen uyarıları, verileri işleyip anlamlandırırken, aynı zamanda geçmiş deneyimler, inançlar ve öğrenilmiş kalıplar üzerinden de kararlar alır ve dışarıya bunun üzerinden tepkiler vererek deneyimler yaşamı. Bu süreç çoğu zaman otomatikleşir ve bilinç dışı bir şekilde işler.
Bilincin dışında farkında olmadan öğrendiğimiz ve inandığımız bu kayıtlar, insana çoğunlukla geçmişi tekrar ve tekrar yaşatma potansiyeli taşır. İnandığı gerçeklere dair haklı çıkmak istediği için de dışarda buna kanıtlar arayacaktır. Bu döngüden özgürleşmenin yolu; geçmişte kaydedilen verilerin sonucunda oluşan yargılardan bugün mümkün olabildiğince arınarak, her “olan’ı” o an içinde değerlendirmeye çalışarak, zihnini şimdi’nin gücüne, yani bilince demirleyebilmek ve kararlarını o anların huzurunda şekillendirebilmekle mümkün olabilir.
Ancak zihin, sadece düşüncelerimizi üretmek ve sahip olduğumuz inançlarımızı arşivlemekten ibaret olmayan, aynı zamanda bilinçli farkındalık ve içsel denetim sağlama potansiyeli de içeren bir mekanizmadır. Elbette zihnin gerçek işlevi yalnızca bu otomatik düşünce döngülerine indirgenemez. Aynı zamanda bilinçli bir farkındalık alanıdır; tıpkı bir aynanın önüne gelen her şeyi olduğu haliyle, insanın içsel gerçeğini de ve dış dünyayı da doğru bir şekilde yansıtabilme potansiyeline sahip olduğu gibi…
Elbette bunun için zihnin sakinleştirilip, gürültülerden ve dışsal etkenlerden mümkün olduğunca arındırılabilir olması gerekir. Zihnin berraklaştığı anlarda da insanlar geçmişin etkilerinden kurtulup, an’ı, yargılardan bağımsız bir biçimde doğru bir şekilde algılayabilir ve sonucunda sağlıklı, özgür seçimler yapabilir.
"Zihnimizi kontrol edemediğimizde,
her şey kontrolümüz dışında olur."
Epiktetos
Zihin, durgun bir göl gibi, yüzeyinde titreşen dalgaların azalıp yok olması ve berraklaşması sonucunda hakikati de dışarı net bir şekilde yansıtır. Ancak dingin bir gölün üzerine düşen manzara gibi, gerçekler ve çözüm de sakinleşmiş bir zihnin yüzeyinde net görünür olabilir ve insan da yaptığı seçimlerinden daha tatmin olabilir. Ve insan kendini ancak böyle tanıyabilir, gerçekleştirebilir; yaşamda olanlara karşı verdiği savaşı, direnci ve tepkileri azaltıp, olmasını istediği kimliğin yaratıcısı ve baştan etkisi olarak...
Nasıl ki doğada bazen rüzgârın susup da evrenin fısıldadığı o zarif anlarda ruhumuz derin bir huzur bulursa; işte zihin de ancak karmaşanın sustuğu, fazla gürültünün çekildiği yerde çözümü kendiliğinden sunacaktır. Dinginlik, hakikatin aynasıdır ve çoğumuzun sağlıklı seçimler yapabilmesi, ihtiyacımız olan bu aynanın karşısında sessizce durabilmek, direnci, savaşmayı bırakabilmekle mümkün olacaktır.
Kısacası, zihin, hem bilinçli farkındalığımızı hem de bilinç dışı kayıtlarımızı içeren karmaşık bir yapıdır. O yüzden, zihin ne kadar sakin ve berrak olursa, hakikat ve içsel dengeye ulaşmamız o kadar mümkün hale gelir.
"Zihin,
ne kadar basit olursa,
o kadar güçlüdür."
"Albert Einstein"
Sağlıcakla, kendinle en derin bağlara
Aynur Görmüş
"Zihin, su gibidir;
eğer onu rahatsız ederseniz,
bulanık olur.
Ancak onu sakin bırakırsanız,
her şey netleşir."
"Lao Tzu"