Yetişkinlik; sadece yaşlamak, cildin kırışması, geride bıraktığın yılları saymak, sorumluluğun artması değildir aslında. Büyümek; yaşadığın yıllardan ve tecrübelerden ders çıkarmak ve bu deneyimlerle bugünkü sen olmak, yarınki hayal ettiğin kendin olabilmek demektir. Zamanla olgunlaşarak olaylara bakış açını değiştirebilmek, farkındalığın artması demek olmalıdır bana göre.
Çocukluk ise daha masum ve naiftir. Hayatı olduğu gibi yaşamaktır çoğu zaman. Bazen biz yetişkinler bilinçsizce “şimdi hiç bir derdiniz yok, büyüyünce göreceksiniz hayatın zorluklarını” deriz hatta. Aslında çocuklar bizden çok daha fazla şey bilirler. Bazen bizim unuttuğumuz bir sürü değer onlarda vardır.
Aslında içimizdeki çocuğun hayatın tüm aşamasında psikolojik olarak bizi hiç terketmediği, hep bizimle olduğu söylenir. Duygularımızla mantığımız arasında gidip gelmeler yaşadığımızda duygu tarafını bence içimizdeki çocuk yönetir, mantık tarafını ise yetişkin kimliğimiz.
Ama bu her zaman kolay olmaz ; büyürken acılar, zor zamanlar, çaresizlikler, umutsuzluklar yaşar bazen insan. Böyle zamanlarda da sorunları çözemediğimizde kendimizle çatışmalarımız başlar ve bazen hep de böyle sürer gider . Hayata, insanlara, hatta kendimize olan bağlılığımızı kaybedebilir ve öfke duyabiliriz. Herkes mutlu bir çocukluk geçirememiş ve bunlar içimizde kötü izler bırakmış olabilir. Belki de hayat boyunca hiç çocukluk yaşamamış bile olabilir insanoğlu.
Bu durumda da yaşamımız boyunca hep bizimle olan içimizdeki çocuk her zaman bize güzel şeyler fısıldamayabilir ve bazen acımasız da olabilir. Seçimleri kendi insiyatifinde olmadan , içindeki çocukla hiç tanışamadan doğup büyüyen insanlar da var ...
İçindeki çocukla tanışanlar ise şanslıdır.O çocuk bizi heyecanladırır, hayaller kurmamıza yardım eder,ona kulak verdiğimizde genelde kendimizi hep iyi hissetmemizi sağlar. Çünkü o çocuk hep yaşamdan keyif almak isteyen tarafımızdır. Sorunları çok da ciddiye almamak gerektiğini, özgür hayatlar yaşamamız gerektiğini dikte eder. İçimizdeki çocuk hep sevmek sevilmek ister, önceliğin kendisi olmasını, olduğu gibi kabul edilmeyi ister. Küçük şeylerle mutlu olmayı bilir. Yaşama hevesinizi hiç kaybetmeyin ,anı yaşayın ister.
Yetişkin taraf ise genelde kim ne der şimdi, ne düşünür diye kendini baskılayan taraf olur. Herşeyin için de bir mantık arayan, bazen eğlenmeyi ,hayatın çok kısa olduğunu unutan, yaşamı zorlaştıran taraftır.
Sanatla ilgili insanların ise içindeki çocukla bağını hiç koparmadığı söylenir. Bu tip insanlara da özgür,asi ve tutkulu yanlarından dolayı çılgın da denir. Aslında işin özü içindeki çocuğun sesine kulak vermeleridir. İçimizdeki mutlu çocukla bağımızı koruduğumuz zaman kendi öz saygımızı, hayat tutkumuzu güçlendirmiş oluruz. Bu yüzden çocuklarımızı sanatla tanıştırmalı mutaka.
Büyük hayaller kurabilen çocuklarımız olsun her zaman, çünkü çocuklar toplumun dayattığı sınırları tanımaz ve herşeyin mümkün olabileceğini düşünür. Böylece içinizdeki çocukla bağınız kopmadığında hayallerinizi gerçekleşme ihtimaline daha çok inanırsınız. Çocuklar herkesle arkadaş olabilirler mesela, insanları şekillere göre ayırmazlar,küsmezler hemen barışır affedici olurlar. Böylece önyargılardan uzak ve geniş bir çevreye sahip olurlar. Onlardan öğreneceğimiz o kadar çok şey var ki...
İçinizdeki o çocuğa ulaşmak için, o zamanlara geri dönmeye çalışın,iletişim kurun. Yüzleşebilirseniz o size mutlu olmak için neye ihtiyacınız olduğunu söyleyecektir, nelere kırgın olduğunu, neleri affetmeniz gerektiğini, neleri önemsemenizi beklediğini...
Ne olursa olsun içinizdeki çocuğu bulun, onu sevin, onunla barışın, ona sahip çıkın ve bir daha da asla bırakmayacağınıza söz verin. Çünkü o hep sizin mutlu olmanızı ister.
Sağlıcakla...