Hayat kırığı

Gün yeni ağarmaya başladı. Göztepe Köprüsü’nün(1) deniz tarafındaki ayağının önünde, sırtı köprüye dönük orta yaşta iki adam oltalarını denize atmışlar kısmetlerinin gelmesini bekliyorlardı. Çevre düzenlemesiyle yerleştirilen çimlerin üstünü kırçlar kaplamıştı. Üç cemre de düşmesine rağmen hava da ısırıcı bir soğuk vardı. Köprünün ayağına daha yakın olan adam oturduğu kamp sandalyesinden ağır ağır kalktı. Yanlarında getirmiş oldukları küçük tüpün altını yaktı. Arkadaşına dönerek, “Karınca batmaz bir kahve yapmanın zamanı gelmedi mi sence de azizim?” diye sordu. Arkadaşı yüzünde ufak bir gülümsemeyle hafifçe başını salladı. Tüpün altını yaktı. Çantasından bakır kulplu cezveyi çıkardı. İki kaşık kahvenin üzerine su ekledi. Hafifçe karıştırmaya başladı. Uzaktan hemen hemen her sabah aynı saatlerde önlerinden geçen kadın göründü. Ritmini bozmadan hızlı adımlarla ilerliyordu. Spor elbiseleri parlak canlı renklerden oluşan bu kadın seksenlerin postacıları gibi el ve ayaklarını hızlı hızlı aynı anda oynatıyordu. Önlerinden geçti. Diğer balıkçı ahali kadının arkasından çapkın bakışlarını vücudunda gezdirdiler. Birbirlerine bakıp şımarık gülüştüler. Ah kadınlar! Kim bilir gün içerisinde kaç erkeğin bastırılmış şehvet duygularının gözlerine yansımasından kendi paylarına düşeni almışlardır. Bu coğrafyada kadın olmak zordu. Çok zor.

Birkaç köpek kırç düşmüş çimlerin üzerinde yuvarlanıyordu. Şaşkın gözlerle etrafı süzüyorlardı. Köprünün öbür başından Hikmet göründü. Hikmet saat gözetmeksizin içebiliyordu. Yine elinde koyu renkli içki şişesi vardı. Sanki bir yapıştırıcıyla yapıştırılmış gibi sabah, öğle, akşam elinden eksik olmuyordu. Hikmet kahvelerinin ortasına gelmiş iki arkadaşın yanına yaklaştı. “Sigara var mı sigara?” diye kesik nefes alışverişiyle sordu. İçkiyi tutan eli titriyordu. İki arkadaştan gözlüklü olanı, “Yahu Hikmet, kaçtır söylüyoruz be oğlum biz sigara içmiyoruz diye. Senin de yaşın genç, bu yaşta kendine bu kötülüğü yapma evladım, toparla kendini biraz!” Hikmet bir an duraksadıysa da oralı olmadı. Cümlesini tekrarladı. “Sigara var mı sigara?” Diğer adam “Bizde yok Hikmet ama istersen kahve var, yapayım mı şöyle okkalı bir sabah kahvesi sana?” Hikmet gülümsedi. Ardı ardına, “İsterim isterim.” dedi. Sonrasında deniz kıyısındaki taşın üstüne oturdu. Bir süre sonra kahvesi geldi. Yüzünde huzurlu bir bakış ile denize bakarak kahvesini yudumlamaya başladı.

Hikmet, kardeşi ve anne-babası ile İzmir’in ilk apartmanı olarak kabul edilen Anadolu Apartmanı’nda oturmaktaydılar. Anadolu Apartmanı kiracıları arasında milletvekilleri, gazeteciler, bakanlar, akademisyenler vardı. Gelir seviyesi yüksek burjuva sınıfı olarak tabir edilen ailelerin oturduğu bu apartman, döneminde Göztepe semtinde popüler haldeydi. Üç kat on altı daireden oluşmaktaydı. Hızlı apartmanlaşmadan önce apartman sakinleri balkonlarında kahvelerini yudumlarken körfezi izleyebiliyorlardı. Hikmet’in babası karşı görüşlü, sert yazılar kaleme alan bir gazeteciydi. Anadolu Apartmanı kadar tanınmışlığı vardı. Yazdığı yazılar yüzünden birçok kez tehditler alsa da işinden, haksız gördüğü durumlardan dolayı kalemini kullanmaktan hiçbir zaman çekinmemişti. Bir gece yarısı evlerine gelen silahlı iki kişi Hikmet’in ailesini dakikalar içerisinde katletmiş, Hikmet bir refleksle kendini pencereyi boydan boya kaplayan perdenin arkasına atmış anne, baba ve kardeşinin öldürülüşünü gözleriyle görmüştü. O günden sonra hikmet gün geçtikçe akli dengesini kaybetmiş, yaşı ilerledikçe daha da kötüye gitmişti. İçki tek teselli kaynağıydı. Zaman zaman Hikmet’i Anadolu Apartmanı’nın caddeye bakan tarafında kör lambanın altında eskiden oturdukları pencereye bakarak anne ve babasını çağırdığını duyanlar olurdu. Aradan geçen yirmi yılda yüreği soğuyamamıştı. Katiller hiçbir zaman bulunamadı. Kimisi devletin işi dedi; kimisi yazdığı yazıların sahiplerinin işi… “Hayat herkese adil davranmıyor.” dedi gözlüklü adam. “Şu çocuğun çok farklı bir hayatı olabilirdi. Bir de düşünce özgürlüğünden bahsederler. Babası düşüncelerinden dolayı öldü. Fikirlerinden dolayı bir insanı katletmek, ne büyük bir özgürlük!” diye devam etti. Öteki adam derin bir nefes aldı. Dudağını büktü, onaylarcasına kafasını salladı. Hikmet kahvesini içmiş, ağır adımlarla iki arkadaşın yanlarına doğru geliyordu. Hafif bir rüzgâr esti. Hikmetin ayağı taşa takıldı. Sendeledi. Az kalsın elindeki bardağı düşürüyordu. Birkaç adım daha attı. Bardağı gözlüklü adama uzattı. Çok kibar bir şekilde teşekkür etti. Gözleri buğuluydu, yağmur öncesi toplanan gri bulutlara benziyordu. Biraz duraksadı. Sonra “Babam.” dedi. “Babam bana, kardeşime hep oyuncak alırdı. Oyuncaklarla beraber oynardık. Söylesenize oyuncakları seven adamları neden öldürüyorlar?” İki adam birbirine baktı. Beklemedikleri bu soru karşısında şaşırmışlardı. Hikmet’ten belki de ilk kez böylesine düzgün bir konuşma şekliyle soru duymuşlardı. Gözlüklü olan adam, “Hikmet oğlum senin baban iyi insandı. Güzel insandı. Keşke böyle olmasaydı. Ama kader be oğlum ne yaparsın.” Hikmet diğer elinde tuttuğu içki şişesinden bir yudum aldı. Koca bir kahkaha attı. “Sigara var mı? Sigara…” diye sordu. Ve arkasını dönüp Anadolu Apartmanı’nın bulunduğu tarafa doğru ağır ağır sallana sallana yürümeye başladı.    

Image

Arzu KOLOĞLU

1978 yılında Niğde’de memur bir aile...

Image

Aynur GÖRMÜŞ

“Aynur Görmüş” Kimdir? 17 Şubat...

Image

Aynur KULAK

2005 yılında Günlerden Bir Gün romanı ile ede...

Image

Ayşegül EKŞİOĞLU

İstanbul’da doğdum, Pertevn...

Image

Burak KETENCİ

1976 yılında İstanbul’da doğdu. Y...

Image

Gülhan MERİÇ

1975 yılı Düzce doğumludur. Anadolu üniver...

Image

Hasan Ünal TEKAĞAÇ

1974 yılında doğdu. Amasya Merzifonludur....

Image

İbrahim KORKMAZ

1986 yılı Bulgaristan doğumlu olan İbrahim Ko...

Image

İlkay AKIN

Almanya’da doğdum. İlköğretim 1. sınıfı...

Image

Psk. İlkim ÖZ

İlkim öz, Ankara doğumlu olup Hacettepe ünive...

Image

Mehmet DEĞİRMENCİ

1974 yılında Denizli’de doğdu. İstanbul...

Image

Orçun OĞLAKCIOĞLU

Orçun Oğlakcıoğlu 1974 yılında Denizli’...

Image

Özlem KALKAN ERENUS

1989 yılında İstanbul Lisesi'nden, 1993'te...