Burukluk hissettiği zaman ne yapar insan?
Akşam olur, işten çıkar, yapılacaklar listesinde onca üzeri çizilmemiş cümle onu bekliyordur hala ve sadece birkaç saati kalmıştır günü sonlandırmak için. Misal kentin ıslak caddelerinden birindedir, yürür, belki şemsiyesini almadığına hayıflanır bir nebze, çok da üzerinde durmaz. Sokak lambalarının yansıması kaldırımdaki su birikintilerinde parlar. Otobüse ya da aracına biner mahallesine gelir, marketten biraz yeşillik alır, birkaç telefon konuşması yapar, iş güç derken, başını yastığa koymadan önce bir iki sayfa okumak ister. Göz kapakları bu isteğe yetişemez ve gün biter.
Peki ya burukluk?
Ona ne oldu, nerelerde kaldı? Oysaki varlığını baştan kabul etmişti. Hayat gayet yerinde, derli toplu devam etti, bir gün daha bitti hatta. Burukluk öyle çabuk geçmez, sızısı kıvamındadır. Ne canını yakar ne de yokmuş gibi davranır. Sen bilirsin, öyle oracığa ilişir. Kalbinin biraz derinlerinde mütevazı yerini alır. Çok yüksek sesle seslenmez sana – çoğunlukla- seslenemez. Sen yaşarsın, varlığını bilirsin, kim bilir belki de kaçmaya çalışacağın kadar baskın bir ağırlığı, derinliği olmadığından birlikte yaşar gidersiniz ama az ama çok.
İncelikli bir varlığı yaşamına almışsındır aslında. Endişeye sebep olmaz, kızgınlığa hele hiç. Bir küçük pişmanlığa benzetmeye çalışsak geçmişten kalan, yok o da değil. Az biraz kıymet bilmezliğin küçük bir silüeti olabilir. Belki de haksızlığa uğrama duygusunun yansıması. İçinde kalan ukdeler, gözlerine vuran, bunu senden beklemezdim bakışına yakışır bir süreklilik hali. İncecik bir kesik, yüzeyde, yanlışlıkla bir anda oluvermiş gibi. Aynı yolu adımlamış iki yakın arkadaş gibi, sonra bir şey olmuştur ve geriye kalan vefasızlığa duyulan tepkidir.
Burukluk, çocukluğumuzun karahindiba çiçeğidir. Papatyagillerdenmiş. Nasıl ki gençlik rüzgârlarında papatyanın yapraklarını tek tek koparmışızdır, seviyor-sevmiyor diye. Bazen kolaylıkla bazen çekiştirerek, bazen şarkıda dendiği gibi sapını da sayarak. Karahindibaya gelince… O “sevmiyor” ihtimaline karşın bir anda uçuşup gider. Gider ki kötü olanı, kötüyse şansına, sana göstermesin.
Derin tortular, ince sızılar, kolayca silkinip atılamayan ağırlıklar bu duygunun bir parçasıdır, yerinde kalır. Belki bir gün sen, o sebebe anlam yüklemeyi bırakırsın, senin gözünde sıradanlaşır. O zaman bir sabah pencereni açtığında kalbinde hissettiğin ferahlığa, taşıdığı iyiliğe şans ver. O neyse işte o, uçuşup gitmiştir. Geride gerçek bir kurtulma halidir sana kalan…
Ayşegül Ekşioğlu
İstanbul’da doğdum, Pertevniyal Lisesi, Mimar Sinan üniversitesi ve ardından İTü, eğitim hayatıma yön verdi. Uzun yıllardan beri İn...
1978 yılında Niğde’de memur bir aile...
“Aynur Görmüş” Kimdir? 17 Şubat...
2005 yılında Günlerden Bir Gün romanı ile ede...
İstanbul’da doğdum, Pertevn...
1976 yılında İstanbul’da doğdu. Y...
1975 yılı Düzce doğumludur. Anadolu üniver...
1974 yılında doğdu. Amasya Merzifonludur....
1986 yılı Bulgaristan doğumlu olan İbrahim Ko...
Almanya’da doğdum. İlköğretim 1. sınıfı...
İlkim öz, Ankara doğumlu olup Hacettepe ünive...
...
1974 yılında Denizli’de doğdu. İstanbul...
Orçun Oğlakcıoğlu 1974 yılında Denizli’...
1989 yılında İstanbul Lisesi'nden, 1993'te...