Sınırların Kadar Özgürsün

Sınırların Kadar Özgürsün

“Gerçekten özgür olduğunu düşünüyor musun?”  

Hiç gerçekten soruyor musun bu soruyu kendine, ya da ne anlıyorsun bu sorudan  ?

“Özgürlük, hiç kimseye bir sorumluluk duymadan, istediğin zaman çekip gitmek, canının istediğini yapmak, yemek, içmek , hiç bir baskı hissetmeden içinden geldiği gibi yaşamak mıdır?”   

ya da

“Bir başkasını, başka hayatları hiçe sayma hali midir?”

“Hayatınızda verdiğiniz her kararı hiç kimsenin etkisi olmadan sadece kendiniz mi alıyorsunuz, bütün kontrol ve yetki sizin elinizde mi mesela ?”

Bahsettiğim özgürlük öncelikle fiziksel değil ruhsal bir ihtiyaçtan doğan özgürlüktür.  Bir yere gitmek, bir yerden dönmek, hesap vermemek gibi bir şey değildir. İçinde yaşadığın şartlardan, öğretilmiş kodlardan, dayatılmış fikirlerden, yargılardan, lazımlardan, zorunluluklardan bağımsız olmak demektir. Etrafındaki herkesi her şeyi görüp duyduğu halde , kendi iç sesine yönelmek, farklı olan her şeyden ayrı bir keyif alıp, herkese gülümseyebilmektir. 

Başkalarının doğrularına ve ne düşünürler acabalarına  göre ve  yargılanma endişesiyle, tamamen kabul görmek ,onaylanmak için yaşanan hayatlar aslında ruhen tutsaklıktır.  

Tamamen özgür olan insanlar her şeyi olduğu gibi kabul edebilen kişilerdir, en başta da kendilerini kabul eder ve severler. Şartlar beklediğinden farklı gelişirse bile ona isyan etmektense esnek bir düşünce ile duruma adapte olmayı deneyen ve başarabilenlerdir.

Ben neden böyleyim, neden böyle bir ailede doğdum, neden bu hastalıklar beni buldu, neden benim başıma bunlar geldi, işlerim neden yolunda gitmiyor diye sorgulamaz, başımıza gelen her şeyin bir sebebi olduğunu düşünüp, mutlaka bana öğreteceği bir şey var diye olgunlukla kabul edebilendir özgür ruhlu insanlar .

Değiştiremeyeceğimiz halde geçmişimizi kabul etmez, bugün dünün keşkeleri ile yaşarsak, geleceğimizi de bu kabul edemediğimiz keşkeler yüzünden endişe ile karşılarız. Oysa kontrolümüz dışında veya yanlış bile olsa bile isteye yaşadıklarımızla bir an önce vedalaşıp, onları olması gereken yere , geçmişe bırakabilir, hissettirdiği duyguları bağrımıza basabilirsek, bunları yaşadım ve sayesinde bugünkü ben oldum diyebilirsek işte o zaman yaşadığımız güne odaklanabiliriz. Enerjimizi bugünü yaşamaya, şu ana, hayallerimize, gelecek planlarımıza yönlendirip kendi istediğimiz ve kurguladığımız hayatları yaşamayı mümkün kılabilirsek, işte özgür insan ruhunu yaşamaya adım atmış oluruz.

 “Bir insanın eğer kendi ruhu özgür değilse, tüm dünya özgür olsa ne olur? “ demiş “George Santayana

Ruhumuzu özgürleştirmek için geçmişe nokta koymak gerekiyor önce, keşkeleri olması gerektiği yerde, yaşandığı zamanda bırakmak lazım, inkar etmek değil, ama noktalamak, affedici, toleranslı olmak gerekiyor. Çünkü her şey bizim elimizde; deneyerek, çabalayarak ve sonuçlarının da sorumluluğunu alarak yaşadığımızda özgürüz.

Özgürlük sadece bize ait bir ihtiyaç da değildir . Herkes özgür ruha sahip olmak ister, işte bu da birbirimizin düşünce özgürlüğüne saygı duymakla başlar. Dünya üzerindeki milyarlarca insan benzer olayları yaşar ama her biri yüzlerce farklı tepki ve farklı tutum gösterebilir. Herkesin farklı düşünceleri ve davranış kodları, yetişme kültürü, dini  inançları olabilir. Çok farklı insanlar, toplumlar bir arada yaşadığımızı unutmamalıyız, bu yüzden tolerans hayatımızın her alanında standart bir yetkinliğimiz olmalı. Herkesin özgür olabilmesi için kendimize düşen görevleri de fark etmeliyiz. Kimsenin düşüncesine saygı duymak zorunda değiliz belki , ama düşünce özgürlüğüne saygı duymayı öğrenmeliyiz.

Hiç kimse başkalarının fikirlerine göre yaşamak istemez. Hayallerini, dayatılmış bir hayat ve fikirlerle bastırmak istemez. Ancak kendi özgürlüğümüz için başkalarınınkini kısıtlamamak en önemli referansımız olmak zorundadır. Hayatın doğal akışına biraz ayak uydurabilir, plansız durumlarla baş edebilme esnekliğini gösterebilirsek, başkalarının tutum ve davranışlarının bizden farklı olabileceğini kabul ederek başlarsak, o zaman kavga ve çatışmalardan uzak kalarak ruhumuzun özgürleşmesini sağlayabiliriz.

İnsan öncelikli olarak davranışlarından, düşüncelerinden kendisine karşı sorumludur. Özgür bir ruh için başkalarının nasıl davrandığı bizim davranışımızın yol haritası asla olmamalı.

“Bize nasıl davranılmasını istiyoruz?”  veya “Davranışımdaki niyetim ne ?” sorularını sorarak bulmalıyız kendi yolumuzu.

Bize gösterilen tavra göre değil, bizim görmek istediğimiz tavra göre adımlarımızı atmalıyız. Herkesin bir hayat duruşu olmalı ; insanın insana, insanın yaşama, doğaya, canlı ve cansız her ne varsa bunlara karşı bir duruşu olmalı ve bunu başkaları şekillendirmemeli. … Bu duruş öyle olmalı ki ; yere sağlam basan, güç ve maddesel şeylerin etkisi ile değişiklik göstermeyen sarsılmaz bir duruş.  Ama önce kendine karşı bir duruşun olmalı, sonra çevreye, yaşama….

Tolstoy’a atfedilen bir söz var okuyup çok benimsediğim : 

“İnsanın gerçek gücü sıçrayışta değil, sarsılmaz duruştadır.” 

Özgür ruhlarımızda bu duruşla beslenir ve büyür.

Friedrich Nietzsche ‘nin düşüncesinde olduğu gibi ; “insanın kendi yürüyeceği yolu kimse bizim için inşa edemez.”

Özgür bir yol inşa edebilmek, yaratıcı bir insan olabilmek için güce ve özgür bir ruha ihtiyacı vardır.  Sınırları başkaları tarafından çizilen yollarda yürünen hayatlarda özgürlükten söz edilemez. İnsan ruhu ele avuca sığmaz, kendi duruş ve sınırları ile güzelleşir, şekil alır, gelişir. Kalıba sokup, istenmeyen biçimler vermeye çalışırsak, ruhun isyanı başlar, orada mutsuzluk kaçınılmaz olur.

Özgür olmak tahmin edildiği gibi sınırları zorlamak, asi olmak, sınırsız olmak değil , tam da tersine, kendi prensiplerini, kendi sınırlarını bilmek , başkalarının sınırına da saygı duymak ve böyle yaşamak demektir aslında.

Kısacası biz ruhlarımızı özgürleştirebilirsek, ve sevdiklerimizin ruhunu da serbest bırakır, kendi hayatını şekillendirmesine imkan tanır, ruhlarını tutsak etmez,  “Evet” ve “Hayır” ı yerinde ve dozunda kullanırsak daha gerçek, daha samimi bir sevgi yaşar, yaşatırız .

Şimdi bir daha sorun kendine “Gerçekten özgür mü ruhun ?”

 

Sağlıcakla…

 

 

Image

Arzu KOLOĞLU

1978 yılında Niğde’de memur bir aile...

Image

Aynur GÖRMÜŞ

“Aynur Görmüş” Kimdir? 17 Şubat...

Image

Aynur KULAK

2005 yılında Günlerden Bir Gün romanı ile ede...

Image

Ayşegül EKŞİOĞLU

İstanbul’da doğdum, Pertevn...

Image

Burak KETENCİ

1976 yılında İstanbul’da doğdu. Y...

Image

Gülhan MERİÇ

1975 yılı Düzce doğumludur. Anadolu üniver...

Image

Hasan Ünal TEKAĞAÇ

1974 yılında doğdu. Amasya Merzifonludur....

Image

İbrahim KORKMAZ

1986 yılı Bulgaristan doğumlu olan İbrahim Ko...

Image

İlkay AKIN

Almanya’da doğdum. İlköğretim 1. sınıfı...

Image

Psk. İlkim ÖZ

İlkim öz, Ankara doğumlu olup Hacettepe ünive...

Image

Mehmet DEĞİRMENCİ

1974 yılında Denizli’de doğdu. İstanbul...

Image

Orçun OĞLAKCIOĞLU

Orçun Oğlakcıoğlu 1974 yılında Denizli’...

Image

Özlem KALKAN ERENUS

1989 yılında İstanbul Lisesi'nden, 1993'te...