Pranga
Hayallerimizi erteledik.
Bir sarmalın içinde mecburiyetlere uyarak akışta kalmaya çalıştık. Bazı gemilerin ardından el sallamayı dahi düşünmeden yaşanmışlıklar biriktirdik. Güzeldi aslında dedik ve güzeldi gerçekten, bazen... Yaşadık, güldük, ağladık, başardık ya da pişman olduk. Her şeyi sıraya koymaya çalışırken, çizgiyi aşmayalım diye gayret ederken bir şey oldu, kendimizi unuttuk.
En son ne zaman kendi başınıza kaldınız? Bir sahil kıyısında örneğin, aklınıza bir şiir düşmüş olabilir ya da dilinizin ucunda kelimeler. Ellerinize baktınız mı hiç, bir akşamüstü güneş vuran ellerinize, artık eskisi gibi değil mi dediniz, yoksa bakışlarınızı uzun uzun birbirine karışan çizgilerde mi gezdirdiniz? Başınızı çevirmiş olabilirsiniz tam o anda. Bir çocuk sesidir size iyi gelen, belki ayaklarınıza değen bir kedi. Duyduğunuz o müzik size ağır mı geldi, peki ya keşkeler? Sizi engelleyen, adım attırmayan, o kapıyı kapayıp diğerini açtırmayan korkular, sonrasında keşkeleri çağıran olamama, yapamama hali. Hepsi bir pranga biliyorsunuz değil mi. Durmayı, ataleti, rehaveti, korkuyu, bıkkınlığı tetikleyen her şey bir pranga. Ağır cezalı değiliz biz ve ellerimizi ayaklarımızı daha da önemlisi benliğimizi ve çocuksu heyecanlarımızı özgür bırakabiliriz, kalbimizi özgür bırakabiliriz dahası, başka bir hayatı hayal edebiliriz.
Peki, başka bir hayat mümkün mü?
Bana bu soruyu sorduran duygu birkaç yıl önce bir kafede, ışık gölge oyunları kahveme eşlik ederken kâğıda döktüğüm kelimelerim oldu, onlarla yeniden karşılaştığımda tekrar sorguladım. Bu tıpkı evi azıcık hafifletmek, toparlamak adına işe koyulduğunuz anda rastladığınız bir şeye benzer. Belki bir fotoğraf, giysi ya da davetiye, müzik kutusu, kitap sizi durdurur, başka bir zamana, anıya sürükler. Buna benzer bir karşılaşmaydı bana bu soruyu hatırlatan kelimeler, şöyle yazmışım:
Çocukluğumu hatırlatıyor bana bu gölgeler. Cam tavandan oturduğum masanın üzerine düşüyor. Küçük kıpırtılarla hareket eden ışık gölge oyunları eski anıları çağırıyor, gelip kalbimin bir köşesine yerleşiyorlar. Kolumu biraz uzatıyorum masanın ortasına, hemen katılıyorum bu oyuna.
Çekildim.
Başka bir hayat mümkün mü diye düşünüyorum. Son zamanlarda daha sık... Yapmak isteyip de yapamadıklarımı listeye dökünce hayat gerçekten çok kısaymış dememek mümkün değil. Neyse ki Cemal Süreya yetişiyor: “Kuşlar uçuyor,” diyor. Bir ömür edebiyat, bir ömür sanat, seyahat, yardım, birine el verme, çare olma, mutlu olma çabası, umut etme, âşık olma, yeniden başlama heyecanı. Bu ve daha fazlası için hayat derya deniz.
Başka bir hayat mümkün mü? Mümkün.
Hayatta her şey mümkün. İyi olmak da, kötü olmak da, özlem duyduğun başka bir hayata kavuşmak da. Bize bağlı. Oturduğum masanın sağında duvara boydan boya Stockholm manzarası asmışlar, ışıltılı bir gece manzarası. “Denizin şekil verdiği şehir” yazıyor köşesinde. Harika bir fotoğraf eşliğinde inanılmaz bir tanım. Orada olmak istedim. O kıyıda, o ışıkların altında. Sakin bir müzik, keskin bir kahve, keşifler, anılar ve şehir eşliğinde. Yıllar önce okuduğum Buket Uzuner’in “Stockholm’de Ölüm” adlı öyküsü geliyor aklıma, çok sevmiştim. “Benim Adım Mayıs” kitabındaki öykülerden biriydi. O kitapta bir de “Kırk Yıllık Dostum Sulhi” adlı öyküsü vardı ki ne zaman hatırlasam içim burkulur. Dostluk üzerine naif, içli bir öyküydü.
O günlerden bugüne çok şey değişti hayatımda. Herkesin hayatında olduğu gibi.
Zaman geçtikçe insan için her daim başka bir hayatın mümkün olabileceğine duyduğum inancım artıyor. Bence bu gerçeklik devam edecek.
Ve merak ediyorum
Dünyanın bilmem kaç kilometre ötesinde Şili’de, Paris’te, Küba’da, Japonya’da birisi kendi günışığında, kendi gerçekliğinde, bir kafede, sergide, evinde, otobüs durağında her neredeyse kendi düşüncelerine dalmış, prangalarından kurtulmaya mı çalışıyor, başka bir hayatın mümkün olduğuna mı inandırıyor kendini. Masaya vuran ışık-gölge oyunlarını izlerken
Benden daha tasasız
Daha konforlu
Daha farkında
Daha (mı) mutlu, bilemiyorum.
Ayşegül Ekşioğlu
İstanbul’da doğdum, Pertevniyal Lisesi, Mimar Sinan üniversitesi ve ardından İTü, eğitim hayatıma yön verdi. Uzun yıllardan beri İn...
1978 yılında Niğde’de memur bir aile...
“Aynur Görmüş” Kimdir? 17 Şubat...
2005 yılında Günlerden Bir Gün romanı ile ede...
İstanbul’da doğdum, Pertevn...
1976 yılında İstanbul’da doğdu. Y...
1975 yılı Düzce doğumludur. Anadolu üniver...
1974 yılında doğdu. Amasya Merzifonludur....
1986 yılı Bulgaristan doğumlu olan İbrahim Ko...
Almanya’da doğdum. İlköğretim 1. sınıfı...
İlkim öz, Ankara doğumlu olup Hacettepe ünive...
...
1974 yılında Denizli’de doğdu. İstanbul...
Orçun Oğlakcıoğlu 1974 yılında Denizli’...
1989 yılında İstanbul Lisesi'nden, 1993'te...