Çiğdem Talu / Unutmalar ve Hatırlamalar Üzerine

 

 

“Hayatımı Milattan Önce ve Milattan Sonra gibi Melih’ten Önce ve Melih’ten Sonra diye ikiye ayırıyorum.”

(Çiğdem Talu)

Birini sevdiğinde, onu çok sevdiğinde aşk ondan özgürleşir. İpeklere sarıp sarmaladığın ruhunda ona ait bir o yoktur artık, sende sana ait, kalben adandığın bir o vardır.  Hükmedilemez, azaltılamaz ya da yok edilemez bir aşktır sendeki. Koşulsuz şartsız, zamansız çok özel bir ihtimamdan bahsedebiliriz ancak.

Bir akşam hayli uzun olacağa benzeyen geceye doğru, görünmez kutulara hapsedip kaldırmaya çalıştığım çözülmeler içinde elimdeki kitabı bitirmeye çalışıyordum. “Yüzyılın Aşkları ”(*) kitabının son aşk öyküsüydü sanırım. Gündelik hayatın koşuşturması içinde fark etmeden seni vuran, içine işleyen anlara denk gelirsin ya, ayrıntılar dalından koparılmış bir yaprak gibi zihninde savrulur ama tam da o bahsettiğim koşuşturmalar arasında ne yazık ki unutur gidersin. Ardından başka bir an gelir, başka bir şey olur. Belki evine dönerken köprü trafiğinde bir nakarat gelir dolanır diline, belki eski bir dergiyi karıştırırken bir fotoğraf çıkar karşına, belki de bir kitap cümlesi asılı kalır hafızanda tam da böyle bir döngüye girmişti ruhum. Unutmalar ve hatırlamalar arasında yaşadığım günlerin ardından o gece kulağımdaki melodilerle okuduğum kitabın cümleleri birleşmişti. Kitabın kapağını kapadığımda geçen yıllar içinde duyduğum, bölük pörçük bildiğim, hakikatli bir aşk hikâyesinin gerçekliği sarsmıştı beni. Gecenin o uzun, karanlık aşırı sessiz saatlerinin sonunda kalp çarpıntıları içinde uykuya zor düşmüştüm.

Bazı insanların bu dünyadan olmadığını, başka bir enerjiye,  başka bir evrene ait olduğunu hayal ederim. “Herkes gibi biri işte,” diyemem,  Çiğdem Talu böyle adlandırdığım sanatçılardan biri oldu benim için. Bizatihi aşktı Çiğdem Talu, gözümde yaratıcılığıyla özdeşleşen kadın imgesinin en naif örneklerinden biri oldu. Sözleri gibi aşkı da beslediği, her ne olursa olsun sahip çıktığı (ki bence zaman zaman yalnız da kalmıştır bu yolda) başka türlü bir yaratımdı. Fotoğraflarına baktığım zaman hep birbiriyle yarışan iki ışıltı gördüm gözlerinde: Biri birazdan bir muziplik yapacağım ve seni şaşırtacağım pırıltısı diğeri, o daha derinde, herkese göstermek istemediği hüzün, kırılganlık ve duygusallık. O kısacık ömründe sanatla, köklü dostluklarla ve eşine az rastlanır yine köklü bir sevgiyle öyle sarıp sarmalanmış ki, insan ama bu haksızlık, böyle olmamalıydı, daha yaşayacak çok günü, hafızlarda yer alacak çok duygusu, sözü olmalıydı demekten kendini alamıyor.

Çiğdem Talu’nun yaşam öyküsüne baktığımda eşsiz bir söz yazarı olarak sanat camiasındaki yeri, Erol Evgin’in güzelim sesiyle birleşen şarkıları, muhteşem anneliği, eğitimi, ailesi, mesleği gibi onu tanımlayan birçok rol ve özellik tabii ki takdir edilesi. Yalnız tüm bunlar olurken bana en inanılmaz gelen özelliği o kısacık hayatında olağanüstü değerli bir aşk yaşayabilmesi oldu.  Melih Kibar’la yaşadığı aşk… 25 Mayıs 1975 yılında bir gece Melih Kibar’la tanışması yazımın başında yer verdiğim yorumu paylaşacak kadar özel bir iz bırakmış yaşamında. 36 yaşındaki bir söz yazarının, kendisinden 12 yaş genç birine sevdalanmasının yarattığı baskıyı küçümsememek gerekiyor. Bir nevi bu baskıya yenik düşmesi ve ardından hastalığı; kalabalıklar içindeki yalnızlığıyla hastalığına karşı verdiği mücadelesi; her şeye rağmen olabildiğince sükûnetle, naif ve isyansız yaşaması. Öyle midir gerçekten, bence evet…

Ne tuhaftır ki bazı kadınlar için iki uzak kelime yan yana geldiğinde bütünleşir ve ona yakışır. Güç ve kırılganlık… İkisini bu denli hakikatli bir biçimde taşıyan kadın tabii ki bu dünyanın en özel kadınlarından biridir. Çiğdem Talu’nun yaşadıklarının sanatına birebir can verdiğini, dile gelen melodilerle aslında bize çok şey anlattığını, kendinden çok sır verdiğini söyleyebilirim. Geçen yıllar içinde o sanatında olgunlaşırken, geride bıraktığı yadigârlara baktığımızda hayat planıyla, gönlünden geçenlerle, yaşadıklarıyla, içinde kalanlarla, söyleyebildiklerinden daha çok söyleyemedikleriyle konuşmuş bizlerle. Anlatmış, dertlenmiş ama hep o asaleti taşımış o güzel yüzünde, ruhunda. İç dünyası yazdığı sözlere yansımış; ta ki yine bir mayıs günü Melih Kibarla tanışmalarının üzerinden sekiz yıl üç gün geçtikten sonraki vedasına dek.

Peki, neler söylemiş bize Çiğdem Talu:

Mesela İşte Öyle Bir Şey demiş, aşkı ve bu aşkın yarattığı toplamsal, bireysel baskıları, önyargıları ve korkuları anlatıyor bize:

*1977 /İŞTE ÖYLE BİR ŞEY

Söz: Çiğdem Talu

Müzik: Melih Kibar

“Seni düşündüm dün akşam yine, Sonsuz bir umut doldu içime, Bir de kendimi düşündüm sonra, Bir garip duygu çöktü omzuma, Hani ıssız bir yoldan geçerken, Hani bir korku duyar da insan, Hani bir şarkı söyler içinden, İŞTE ÖYLE BİR ŞEY”

Aldım Başımı Gidiyorum şarkısında belki bir ayrılığın ardından biriktirdiği ince sitemi, yorgunluğunu ve içinde ukde kalanları, geride bıraktığı yaşama sevincini anlatmış:

*1979 /ALDIM BAŞIMI GİDİYORUM

Söz: Çiğdem Talu

Müzik: Melih Kibar

“Her kelime yalan, Her yürek vefasız, Can üzgün, perişan, Can suskun, kararsız, Çek git diyor şeytan, Git sessiz sedasız! Ve… Gittiğin zaman, Sanma ki ağlayıp sızlarlar ardından, Ben bu dünyadan, Dosttan düşmandan, Aldım payımı, Gidiyorum, Günahlarımla, Sevaplarımla, Aldım Başımı, Gidiyorum.”

Hastalık sürecinde yurt dışında ülkesine, ailesine, sevdiği adama uzakken kırgınlıklarıyla belki baş etmeye çalışmasını  “Koca Çınar” şarkısında dil getirmiş:

*1982 /KOCA ÇINAR

Söz: Çiğdem Talu

Müzik: Melih Kibar

“Serde delikanlılık, gençlik var koca çınar,  Sevda var, sen sevdanı çiğneyip geçer misin? Öte yanda gurur var ölesiye gurur var, Seni unutanları sen olsan sever misin? Bir yol eğ de başını, dinle arkadaşını. Kulun kölen olayım, sil gözümün yaşını.”

Bir kadının en kıymetli döneminin 40’lı yaşlar olduğu söylenir. Suların durulduğu, demlene demlene yaşanan olgunluk dönemi, bir nevi ektiği tohumların meyve verdiğini gördüğü bir dönemdir. Çiğdem Talu bu dönemi, 40’lı yaşlarını yaşayamadan bu dünyaya veda etti. İşte Öyle Bir Şey,  Sevdan Olmasa,                   Bir de Bana Sor, İçimdeki Fırtına, Her Şey Seninle Güzel, Koca Çınar, Yine de Güzeldir Yaşamak, Ben Bu Dünyaya Alışamadım vee…

“Sen başkalarına benzeme sakın

Hep böyle kal, hep bana yakın, ah

Sen başkalarına benzeme sakın

Hep böyle kal, hep böyle kal

Hep cana yakın”

Tüm bu şarkıların sözlerini sevenlerine bırakarak…

Ardından bir beste yaptı Melih Kibar. Artık Çiğdem Talu yoktu ve bu “Sessiz Veda” bestesiydi ve Çiğdem Talu’suz bir besteydi, elbette ki sözsüz de kaldı. (**)

 

(*) Yüzyılın Aşkları /Can Dündar

(**) Yazıyı yine beni için çok kıymetli söz yazarı olan kızı Sevgili Zeynep Talu ile paylaştığımda ilettiği güzel sözleri de benim için ayrı bir mutluluk oldu. Annesinin izinden giden Zeynep Talu için de “Kıyamam”, “Üzgünüm”, “Anladım” şarkılarında olduğu gibi daha nice güzel sözler yaratması dileğimle…

Çiğdem Talu-1

Çiğdem Talu-1

Çiğdem Talu-2

Çiğdem Talu-2

Çiğdem Talu-3

Çiğdem Talu-3

Çiğdem Talu-4

Çiğdem Talu-4

Çiğdem Talu-5

Çiğdem Talu-5

Image

Arzu KOLOĞLU

1978 yılında Niğde’de memur bir aile...

Image

Aynur GÖRMÜŞ

“Aynur Görmüş” Kimdir? 17 Şubat...

Image

Aynur KULAK

2005 yılında Günlerden Bir Gün romanı ile ede...

Image

Ayşegül EKŞİOĞLU

İstanbul’da doğdum, Pertevn...

Image

Burak KETENCİ

1976 yılında İstanbul’da doğdu. Y...

Image

Gülhan MERİÇ

1975 yılı Düzce doğumludur. Anadolu üniver...

Image

Hasan Ünal TEKAĞAÇ

1974 yılında doğdu. Amasya Merzifonludur....

Image

İbrahim KORKMAZ

1986 yılı Bulgaristan doğumlu olan İbrahim Ko...

Image

İlkay AKIN

Almanya’da doğdum. İlköğretim 1. sınıfı...

Image

Psk. İlkim ÖZ

İlkim öz, Ankara doğumlu olup Hacettepe ünive...

Image

Mehmet DEĞİRMENCİ

1974 yılında Denizli’de doğdu. İstanbul...

Image

Orçun OĞLAKCIOĞLU

Orçun Oğlakcıoğlu 1974 yılında Denizli’...

Image

Özlem KALKAN ERENUS

1989 yılında İstanbul Lisesi'nden, 1993'te...